Müzelerde ya da sergilerde rehberimin bana vermeye çalıştığı bakışı dinlerken arka planda ayak seslerini ve sessiz ve sürekli bakışların varlığını hissederim. Heykel, bana estetik duyumsamayı verir. Yaygın olmayan bir şekilde, bana müzelerde heykellere dokunma izni verilmiştir. Onlara dokunarak eski efsaneleri anlamaya ve özümsemeye çalışırım.
Kamera tarafından çekilmiş ve düz bir yüzey üzerine çıkan görüntüler bana bakmazlar. Ben sanatımı ya da bakış açımı, başkaları tarafından görülen fotograflarımla anlatmaya çalışıyorum. Bakış açım; tüm rüyalarımın ve hayallerimin bir toplamı, ayrıca "karanlık" sadece bir görüntü ve durum hali.
Her yeni gün kuş sesleri ile geldiğini müjdeliyorsa, ben de yıllar geçtikçe gündüz sesiyle gece sesini ayırt etmeyi öğrendim.
Akşam Gazetesinin yaptığı bir röportaj..
'Evet, körüm ama bu fotoğraf çekmeme engel değil'
Evgen Bavcar fotoğrafları Avrupa'da sergilenen görme engelli bir fotoğraf sanatçısı. Bugüne kadar birçok ödül kazanan, fotoğrafları önemli galerilerde sergilenen Bavcar ayrıca yedi dil bilen bir felsefeci ve tarih profesörü.
Turunç'taki Uluslararası Marmaris Akademisi'nde 3-17 Temmuz tarihleri arasındaki 'Sanatçılar Buluşuyor' adlı organizasyona dünyanın birçok yerinden ünlü isimler katılacak. Ama daha şimdiden herkesin gündeminde buluşmanın en ilginç konuğu Evgen Bavcar var. Bir sanat fotoğrafçısı olan ve 'Dünyanın dördüncü fotoğraf mucidi' olarak adlandırılan Bavcar tüm bu sıfatları gözleri görmemesine rağmen taşıyor. 1946 yılında Slovenya'da doğan sanatçı University of Ljubljana'da tarih okudu ve Sorbonne'da felsefe eğitimi aldı. Paris gecelerinin şeffaf gözlüğü ve boynuna astığı fotoğraf makinesiyle tanıdık simalarından biri olan, fotoğrafları Avrupa'da sergilenen, birçok ödül kazanan ve 7 dil bilen Bavcar'la Fransa'daki evinden telefonla fotoğrafçılık daha doğrusu görmeden fotoğraf çekmek üzerine konuştuk.
•Geçirdiğiniz iki kaza sonrası 12 yaşından beri görme engellisiniz ve fotoğraf çekiyorsunuz...
Evet, ben fotoğrafçıyım. Ancak aynı zamanda tarih profesörüyüm ve Sorbonne'da felsefe doktoruyum.
•Görmeden fotoğraf çekmek...
Duyu
nca imkansız gibi geliyor...Hayır, o kadar da zor değil. Ben de herkes gibi fotoğraf makinemi alıp fotoğraf çekiyorum, yaşadığım dünyayı göz önüne seriyorum.
•Peki ya teknik ve görsel ayrıntılar...
Tabii ki fotoğraf çekerken kadrajı, ışığı ayarlamak, kompozisyonu kurmak gerekiyor ama bunlar öğrenilebilir şeyler. Üstelik artık otomatik makineler de var. Fotoğraf makinesini çok iyi tanıyorum çünkü öğrendim. Fizik, optik çalıştım. Bir makineyi kullanmam için bazı parametreleri bilmem gerekiyor. Mesela kadraj ayarlı bir makine kullanıyorsam, kaç metre uzaklıkta olduğumu bilmeliyim. Sonrası kolay. İstanbul'a geldiğimde isterseniz size gösteririm. Ve sizin de bir fotoğrafınızı çekerim, bunları bildikten sonra fotoğraf çekmek sorun değil. Ben genelde gece fotoğraf çekiyorum. Çünkü geceleri makineyi nasıl ayarlayacağımı biliyorum.
(Bavcar bana nasıl fotoğraf çektiğini İstanbul'a geldiğinde göstermek için adımı ve telefon numaramı istedi. Söyledikten sonra tekrar etmemi rica etti ve bana kayda aldığı sesimi dinleterek 'Tamam gelir gelmez sizi ararım' dedi)
•Ya görsel ayrıntılar?
Fotoğraf çekmek için düşünmek hem de çok düşünmek gerekir. Ben resimleri zihnimde canlandırıyorum. Çekim yapmadan önce fotoğrafı kafamda net olarak çiziyorum. Örneğin bir kızı çekeceğim zaman onu zihnimde renklendiriyorum, o bana poz veriyor ve çekiyorum. Görünen dünya ile görünmez dünyayı birleştiriyorum ve görenlerle görmeyenler arasındaki algılama farklılıklarını ortaya çıkarıyorum.
•Fotoğraf çekerken yanınızda size yardımcı olacak biri oluyor mu?
Eğer fotoğraf çekeceğim yerleri bilmiyorsam arkadaşlarım bana eşlik ediyor. Ama özel hayatımda Paris'te yardımsız yaşıyorum. +*bYani karanlıkta tek başınayım.
•Fotoğraf çekme merakınız nasıl ve ne zaman başladı?
Liseden beri çekiyorum. Bir kıza aşık olmuştum, ilk onun fotoğrafını çektim.
•Sizin için Niepce, Fox Talbot ve Daguerre'den sonra fotoğrafın dördüncü mucidi diyorlar...
Öyle diyorlar çünkü egzotik fotoğraflar çekmiyorum, resmi düşünüyorum. Fotoğraflarım üçüncü gözümün dışavurumu ve başkaları için bir anlamı varsa benim için de var. Çünkü başkaları da onları bana anlatıyor. Yani benim başkalarıyla aramda bir iletişim aracı. Bu iltifatlar birçok körün fotoğraf çekmeye başlamasıyla önem kazandı. Amerika'da bir dernek kuruldu. Brezilya'da fotoğraf çekenler var. Hint bir profesör beni arayıp öğüt aldı. Bu çok önemli çünkü tarih boyunca körler gözleri görenlere sadece model oldular. Ama artık model değiller, onların da fotoğraf çekmeye başlamasıyla eşitlik geldi. Önemli olan olayın psikolojik ve felsefi boyutu. Üçüncü gözün çektiği fotoğraflarla artık dünyaya farklı bir bakış sunabiliyorum.
•3 Temmuz'da Türkiye'ye geleceksiniz. Türkiye hakkında ne düşünüyorsunuz?
Biliyorsunuz Slovenyalıyım. Slovenya, Türkiye'ye hem mesafe hem de kültür olarak çok yakın. Türkiye Avrupa'nın karanlıkta kalmış yüzü gibi geliyor bana. Temmuzda Marmaris'e geliyoruz ama ben İstanbul'a da uğrayacağım çünkü orada birçok fotoğraf çekmek istiyorum.
•İlk defa mı İstanbul'a geleceksiniz?
İki yıl önce bienal için gelmiştim ancak fotoğraf çekmeye vakit olmamıştı. İstanbul'u çok seviyorum. Sanki Avrupa küçültülmüş ve bu şehrin içine tıkılmış gibi. Bütün dinler, kültürler iç içe geçmiş. İstanbul Asya ile Avrupa arasında arabulucu. Köprüye gitmek, iki tarafıma birer taş koymak ve şimdi Avrupa ile Asya'nın tam ortası olduğumu anlatan bir fotoğraf çekmek istiyorum.
Öğrenirken-Öz Portre ...
Zamana Karşı ...
Benim gibi görme özürlü olup da fotograf çekenleri gördüm. Fakat hiç kendilerine güvenleri yok gibiydi. Hatta bazılarının ilerde bir gün fotograflarını görme ümitleri bile vardı.
Ben hayallerimi fotograflıyorum. Biraz Don Kişot gibiyim, özgün tasarımlar kafamın içinde. Yaptığım şey, hayali tasarımlarımı fiziksel ortamlara taşımak.