“Girit bizim canımız

Feda olsun kanımız.”

İnsanların birbirini öldürmesi Habil ile Kabil’e kadar dayanır. Dini kaynaklar böyle anlatır. Kardeş öldürmeyle ilk adım yeterli olmadı. Birer birer insan öldürmeler yeterli olmadı. Her yeni teknoloji, ülkelerin maddi kaynakları savaşlarda başarıyı artırmak (daha çok öldürmek) için harcandı. Büyüklerimizin söylediklerine göre ‘huylu huyundan vazgeçmezmiş.’

Savaşlar tarih boyunca hiç eksik olmadı. İnsanoğlu uygarlık yolunda hızla ilerledikçe yeni silahlar geliştirdi. Onlarca insanı aynı anda öldürmek yeterli olmuyordu. Saniyeler içinde yüzbinlerce insanın yaşadığı şehirler atom bombalarıyla yok edildi. Savaşlarda işgal edilen şehirler yakılıp yıkıldı.

Savaşları yaşayan ülkeler savaş sonrasında geride kalan yurttaşlarıyla birlikte yaralarını yeniden sarmaya başlar. Yazılı kaynaklarda yer almayan acılar kuşaktan kuşağa aktarılır.

Sinemalar için savaş filmleri çekilir. Savaşı yaşamayan kuşaklar, savaşları rejisörün gözünden öğrenir. Televizyonlar için savaşları anlatan diziler çekilir. Savaş filmlerini sinema salonlarına gitmeden izleyebiliyoruz. Yemek yerken, içeceklerini içerken televizyonlarımız açık. Savaş filmleriyle, yıllardır sadece belli bölgelerde sürüp giden savaş haberleri birbirine karıştı!

Savaş filmleri, film şirketlerine iyi kazanç sağlıyor. O halde savaşlar daha farklı bir dille anlatılmalı. Kızılderililer gibi vahşiler savaşlarda öldürülmeli. Yaşadığımız dünya, savaşlar sayesinde kötülerden insan görünümlü vahşilerden temizlenecek! Bilgisayar teknolojinin gelişimiyle birlikte benzer filmler internet ortamında dolaşmaya başladı. Savaş sahneleri çocukların bilgisayarda oynayabileceği atari oyunlarına dönüştürüldü.

Artık çocuklarımız saatlerce bilgisayarın başında savaş oyunları oynuyor. Ellerinde silahlarla nefeslerini kesip insanları öldürüyor. Kendilerine has savaş yöntemleri geliştiriyor.

Savaşı, savaşların acılarını yaşamamış, cepheye gitmemiş insanlardan öğreniyoruz. Onlar masa başında savaş yıllarını anlatan kitaplar yazıyor. Filmler çekiyor. İnternet ortamında savaş oyunları hazırlıyor.

Geçmiş yıllarda bunlara benzer düşüncelere sahip insanlar vardı. Onlar, savaşları konuşurdu. Kahramanlık sohbetleri yapılırken Batılı ülkeler yeni sömürgeler elde etme peşindeydi. İngiltere ülke sınırları içinde Güneş batmayan büyüklüğe ulaşmıştı. Komşu ülkeler de benzer çabanın içindeydi. Afrika’da, Asya’da Okyanuslarda işgal edilecek toprak bırakmamışlardı. Yanı başlarında üç kıtada imparatorluk kuran Osmanlı’nın topraklarını paylaşmak için birleştiler.

Çabaları sonuç vermeye başladı. Osmanlı toprakları küçülüyordu. Cepheden cepheye koşan asker çaresiz kalmıştı. Gün geldi Girit adası işgal edildi. Savaş yıllarca sürdü. Girit adasında yaşananlar Anadolu’nun her köşesinde tartışılıyordu. Tepkiler çığ gibi büyümeye başladı. Padişahımız adaya asker göndermeli, kafirlere haddini bildirmeliydi!

Amasya ilinde bu konuyu tartışanlar nümayiş yapmaya karar verirler. Validen yasal izin alınır. Gösterinin yapılacağı gün belirlenir. Günlerce sürdürülen çabalar meyvesini verir. İnsanlar akın akın meydana gelir. Konuşmalar sloganlarla kesilir: “Girit bizim canımız. Feda olsun kanımız. Askerlerimiz Girit’e gitsin.” Gösteriye katılanlar Girit adasına asker olarak gitmeyi isterler.

Sonunda gösteri biter. İnsanlar artık evlerine dönmek isterler. Beklemedikleri bir olayla karşılaşırlar. Askerler bütün çıkış yollarını kapatmıştır. Miting alanından kimsenin gitmesine izin vermezler. Israr edenler gözaltına alınır. Gösteriyi düzenleyenler yeniden valinin huzuruna çıkarlar. Vali onları sabırla dinler. Sonunda kendisi konuşmaya başlar. Padişahın savaşa gönderecek asker olmadığını, Girit Adası için kanını hatta canını verecek olanları cepheye göndereceklerini söyler.

Cephede savaşmamış, savaş yıllarının acısını yaşamamış olanlar için savaşmak atari oyunlarını oynamak gibidir. Yüz yıl öncesinde yaşanan zaferleri tartışmak isteyenler, kameraların karşısına çıkıp konuşmak yerine cepheye gidip savaşmaları gerekir. Yeni savaş çıkarmaya gerek yok. Din kardeşlerimizin yaşadığı topraklarda savaş yıllardır sürüyor. Onların adları altın harflerle tarihe yazılır.

Bizden sonra gelen kuşaklar onların kazandıkları zaferlerle birlikte onların konuşmalarını birlikte değerlendirir. Hangisinin doğru; hangisinin yanlış olduğuna onlar karar verir.