Yaşayabilmek için sadece oksijen almak bedava. Günler gelir nefes almak için para ödemek gerekirse hiç şaşırmam. Vahşi doğada yaşayan canlılar üretim yapamaz. Sahip oldukları gıda depoları yok. Bulabildikleri her fırsatı karınlarını doyurabilmek için değerlendirir. Başka bir canlının yiyeceği olması saniyeler içinde gerçekleşebilir. Kış aylarında, kuraklık dönemlerinde açlık, susuzluk ölümlere yol açar.

İnsanoğlu, bu konuda diğer canlılara göre daha üstündür. Daha çok üretim, daha fazla stok karnını doyurabilir. Ancak hırslarını doyuramaz. Doğaya, diğer canlılara acımasızca saldırır. Tarih boyunca süren savaşların nedenleri doymak bilmeyen insanlar olmalı.

Savaşlar sadece cephelerde daha çok insanı öldürmek için üretilen silahlarla yapılmadı. Düşman olarak görülen tarafta yaşayanların aç susuz kalması için her türlü yol denendi. Silahlarla yapılan savaşlarda her iki taraftan insanlar ölür. Yiyecek depolarının saldırıya uğraması, onların aç kalması halinde sadece bir taraftan insanlar ölür. Savaş yıllarında cepheye zamanında yiyecek gönderemeyen devletler yenilgiye uğradı.

Çanakkale Savaşı yıllarında tutulan kayıtlara dileyen herkes ulaşabilir. Askerlere verilen tayınlar arasında yağın, suyun içinde kaynatılmış buğday ve üzüm hoşafı yer alır. Cepheden cepheye koşmuş; onbeş yıl askerlik yapmış büyüklerimiz vardı. Onlar ne yazık ki bu yiyecekleri bile bulamadılar. Yazacaklarım, okuyanların midesini bulandırabilir. Onlar bulabildikleri otları, böcekleri yemişlerdir. Atların dışkıları içinde kalan buğday arpa tanelerini elleriyle temizleyip yemişlerdir. Onların hiçbirisi bize yiyecek bile vermeden cepheye gönderdiler diye komutanlarını suçlamadılar.

Gazap Üzümleri adlı romanı okuyanlar bilir. Doksan yıl öncesinde bütün dünya ekonomik sorunları yaşamaktadır. İnsanlar açlıktan ölmektedir. John Steinbeck'in romanında açlık, kuraklık yüzünden evlerini terk etmek zorunda kalır. Bitip tükenmek bilmeyen yolculukta bünyesi zayıf olan insanlar birer ikişer kaybedilir. Yiyecekleri biter. İçecek su bulamazlar.

Yeni doğum yapmış bir kadın bebeğini kaybeder. Aile büyüğü açlıktan ölmek üzeredir. Çaresizlik, insanlara yeni çözüm yolları bulmak zorunda bırakır.

Suçlanan kişi, aç susuz ölmesi için cezaevine atılır. Sadece kızının günde bir kez görmesi için izin verilir. Cezaevine yiyecek, içecek götürmemesi için birkaç noktada çırılçıplak soyulup aranır. Tahmin edilen süre içinde ölmeyen suçlu, yetkili kişileri endişelendirir. Hükümlü, torununun yiyeceğine ortak olup bir süre daha yaşayabilmiştir.

Usta bir ressam, yaşanan bu dramı ölümsüzleştirir. İnternet ortamında arama yaparsanız genç bir kadın yaşlı birini sütüyle doyurmaktadır.

Kıtlık yılları hariç, İkinci Dünya savaşı yıllarında yiyecek karneyle dağıtılıyordu. Ülkemiz bu savaşın dışında kalmıştı. Savaşan tarafların bize saldırmasını engellemek için eller tetikte bekleniyordu. Günümüz için çok saçma gelebilir: hava tahmin raporları radyolarda gazetelerde yer almıyordu. Nedeni ise o günün teknolojisiyle üretilen savaş uçakları bu bilgileri almadan uçak pistinden dışarı çıkamıyordu. Düşman ülkelerin uçakları hava tahmin raporlarını dinleyip Çukurova’yı, Konya ovasını bombalayıp gidebilirdi. Buğday tarlalarının zarar görmesi yurttaşlarımızın açlıktan ölmesi anlamını taşıyordu.

Savaş yıllarında milyonlarca insan öldürüldü. İkinci Dünya savaşı yıllarında karneyle ekmek alan insanlar açlıktan ölmedi. Savaşan taraflar, silahla bir tek yurttaşımızı bile öldüremedi!

Korona salgını nedeniyle gıda konusu yeniden gündeme oturdu. Rusya gibi birçok ülke, yurtdışına gıda satışlarını denetliyor. Salgın devam ederse gelecek yıllarda ülke dışına buğday gibi temel gıda maddelerinin satışı yasaklanabilir. Kaç para verirsen ver bir başka ülkeden ürün satın alamayabiliriz.

Görünen köy kılavuz istemez.