Yakın tarihte Haziran ayı büyük bir toplumsal olayı hatırlatır bize.

İktidarın kimyasının bozulduğu, muhalefetin şaşkına döndüğü, genel anlamda siyasetin sarsıldığı, bir kısım Batı basınında "Türk Baharı" diye sunulduğu olaylar...

Ve de iktidar cephesinde "kuşatılmışlık" endişesiyle, muhalefetin organize ettiği bir eylem olarak algılanan, piyasaya kökü dışarıda sivil bir darbe girişimi olarak pazarlanan olaylar...

Yani Gezi Parkı olayları...

Bu nedenle; 27 Mayıs 2013 günü başlayan, 2013'e damgasını vuran, Haziran ayı boyunca toplumsal bir itirazın sesi olan Gezi olaylarını bir kez daha hatırlayalım dedik.

Ve 24 Haziran seçimine giderken bu toplumun, siyasal iradesini ekonomik vaatlere teslim etmediğini ve de Gezi olaylarından yola çıkarak neye itiraz ettiğini bir hatırlatalım dedik.

Gezi Parkı, İstanbul Taksim meydanı yanında bir park...

Doğal güzelliği ve canlı ortamıyla halkın, özellikle de gençliğin dinlendiği bir park...

İstanbul Belediyesi parkın tasfiyesine, yerine irticai bir ayaklanmayla şaibeli olan "Topçu Kışlası" ve alış veriş merkezi (AVM) yapılmasına karar alır.

Özellikle gençlik bu karara karşı durur.

İktidarın, bu duruşu anlamaya çalışması gerekirken tam tersine sert müdahale etmesi, olayları giderek büyütür. Ve bu duruş, adeta toplumsal bir başkaldırı görünümü alır.

Türkiye'nin her yerinde gösteriler ve protestolar yükselir. Ve de Anadolu, "tencere, tava, korna" sesleriyle adeta ilk kez uyanır.

Aslında yıllarca birikmiş bir öfkenin patlamasıdır bu. Gezi Parkı bu patlamanın kıvılcımı olmuştur. Ve o gün, Gezi Parkı olayı Gezi Parkının ötesine geçmiştir.

Peki, neden böyle bir öfke? Neden böyle bir tepki? Neden bütün Türkiye'de?

Elbette bu öfke ve de bu tepki, toplumda kuşku uyandıran politikalara bir karşı duruştu.

-Özellikle "Dindar nesil yetiştireceğiz" diyen bir eğitim söylemi...

-İktidarın kendi yargısını oluşturduğu kuşkusu...

-Milli bayramlardaki heyecanın yok edilişi ve laikliğin önemli ölçüde tartışılır oluşu...

-Özellikle yaşam tarzına müdahale ile özgürlükler kısıtlanıyor algısı...

-Daha da önemlisi, bir inanç kesimine ait İslami yaşam biçiminin topluma giydirilişi...

Özet olarak, genelde cumhuriyet değerlerinin tahrip ediliyor oluşu...

İşte bu birikimler karşı duruşu beslemiş, bu toplumu bir gün patlayacak, biriken öfkeyi dışa vuracak noktaya getirir olmuştu.

Yani. iktidar sarhoşluğu yaşayanlarla iktidar olamayanların söylemlerine hapsedilmiş bir ülkenin gençliği ve halkı elbette bir gün patlayacaktı.

İşte Gezi Parkı projesi, bu patlamayı tetikler olmuştu. Ve bu patlama, sıkıştırılmış bir toplumu harekete geçirmişti.

Ne yazık ki bu toplumu okuyamayan iktidar ve muhalefet, iktidar ve muhalefetin

sözcülüğünü yapan basın ve de köşe yazarları adeta şaşkına dönmüştü.

Olan budur. Yani ne iktidar anlayabilmişti bu duruşu ne de muhalefet...

***

Peki, "Gezi Direnişi" diye adlandırılan Gezi olaylarının ve bu duruşun amacı ne idi? Ve bu bedel niçin ödendi?

Elbette ki, konu üç-beş ağaç da değildi.

-Kent dokusunun korunmasıydı... Seküler yaşamın korunmasıydı...

-Ve de kent kültürünün, modernitenin, yaşam biçiminin savunulmasıydı...

-Otoriter zihniyete, polis devleti anlayışına bir tavır alınmasıydı...

-Yani Gezi Parkı'ndaki duruş; birikmiş olan hukuksuzluğa, birikmiş olan baskıya, şiddete, ötekileştirmeye, ayrıştırmaya, aşağılamaya karşı bir tavır konulmasıydı.

Bunun için Taksim, demokrasi rüzgârının mutlak bir alanı olmuştu. Bunun için Gezi parkı, bu mutlak alanın bir parçası olmuştu.

Çünkü Taksim ve Gezi Parkı; özgürlüğün, demokrasinin kalp atışlarının attığı bir yer idi.

Yani demokrasi güçleri böyle algılamıştı Taksim'i.

Ve de böyle algılanmıştı Gezi Parkı.

Peki, Gezi olaylarında yer alanlar, nasıl bir gençlik idi?