Gezi Parkı, İstanbul Taksim meydanı yanında bir park... Doğal güzelliği ve canlı ortamıyla halkın, özellikle gençliğin dinlendiği bir park...

İstanbul belediyesi parkın tasfiye edilmesi, yerine irticai bir ayaklanmayla şaibeli olan "Topçu Kışlası" ve alış veriş merkezi (AVM) yapmak için karar alır. Özellikle gençlik bu karara karşı durur.

Polisin aşırı sert müdahalesi olayları giderek büyütür. Karşı duruş adeta toplumsal bir başkaldırı görünümü alır. Ve Türkiye'nin her yerinde gösteriler ve protestolar yükselir, bir halk hareketine dönüşür.

Aslında yıllarca birikmiş bir öfkenin patlamasıdır bu. Gezi Parkı bu patlamanın kıvılcımı olmuştur. Ve Gezi Parkı olayı Gezi Parkı’nın ötesine geçmiştir.

İşte böyle bir gösterge, birden Türkiye'nin her yanına yayılan gösteriler, biraz temkinli bir değerlendirmeyi gerektirir olmuştur.

Çünkü özellikle batı basını, bu gelişmeleri bir "Türk Baharı" olarak sunmak istemektedir.

Peki, neden böyle bir tepki? Neden bütün Türkiye'de?

Elbette yıllardır uygulanan ve de toplumda kuşku uyandıran politikalara, bir karşı duruş oluştu.

Eğitimde 4+4+4 sistemi, "dindar nesil yetiştireceğiz" söylemi, iktidarın kendi yargısını oluşturduğu kuşkusu bu karşı duruşu besledi.

Orduda tutuklamalar, yapılan tasfiyeler; açılımlarda toplumun ikna edilememesi; iktidarın Ortadoğu politikası da bu karşı duruşu besler oldu.

Israrla Taksim'e cami yapılacağı söylemi; milli bayramlardaki heyecanın yok edilişi, laikliğin önemli ölçüde tartışılır oluşu, bu karşı duruşu daha da besler oldu.

Son günlerde içki yasağı getirme kuşkusu ve yaşam tarzına müdahale algısı, "iki ayyaş" sözü bu karşı duruşu özellikle güçlendirir oldu.

Daha da önemlisi, bir inanç kesiminin İslami yaşam biçiminin topluma giydirilir oluşu, bu karşı duruşu daha da güçlendirir oldu.

Ayrıca:

-3. Boğaz köprüsüne verilen "Yavuz" adı ile Alevi kesimin incitilişi...

-T.C ifadesinin tartışılır hale getirilişi...

-Ve genelde cumhuriyet değerlerinin tahrip ediliyor algılanışı...

-Ve de tüm bu oluşumlarda toplumun ikna edilemeyişi...

-Özet olarak yaşam tarzına müdahale ve özgürlüklerin kısıtlanıyor oluşu...

İşte bu birikimler karşı duruşu beslemiş, bu toplumu bir gün patlayacak, biriken öfkeyi dışa vuracak noktaya getirir olmuştu.

Yani, iktidar sarhoşluğu yaşayanlarla iktidar olamayanların söylemlerine hapsedilmiş bir ülkenin gençliği ve halkı elbette bir gün patlayacaktı.

Gezi Parkı projesi bu patlamayı tetikler olmuştur. Olan budur. Ve bu patlama, sıkıştırılmış bir toplumu harekete geçirmiştir.

Ne yazık ki, bu toplumu okuyamayan iktidar ve muhalefet; iktidar ve muhalefetin sözcülüğünü yapan basın ve de köşe yazarları adeta şaşkına dönmüştür.

İşte şimdi bu toplumu okumaya çalışır olmuşlardır. Üstelik de kendilerine pay çıkararak!

Peki, toplumdaki bu patlamanın sonucu ne olacaktır?

-Eğer iktidar toplumdaki bu gelişmeleri, duyulan bu tepkileri doğru okuyabilirse...

-Eğer iktidar, bu toplumun "yaşam biçimine" müdahaleyi bırakabilirse...

-Eğer iktidar, cumhuriyet değerleri tahrip ediliyor endişesini giderebilirse...

-Eğer iktidar ve muhalefet, tahrip edilen siyasal yapıyı ve demokratik yapıyı inşa etmekte birlikte olabilirse...

Herhalde iyi şeyler olabilecektir.

Ama öncelikle Başbakan Erdoğan'ın ve temsil ettiği siyasetin ezberlerini bozması gerekir.

Aksi durumda:

-Bu ülkede etnik yarılma önemli ölçüde yol almışken...

-Bu ülkede inanç değerlerine göre yarılmanın sıcaklığı halen dururken...

Özellikle batı basınının "Arap Baharı" benzetmesiyle "Türk Baharı" diye dillendirdiği bu dönemde, ülke geri dönüşü olmayan bir yola girmiş olacaktır.

Ve tüm bu gelişmeler, emperyal güçlerin ve de bu ülke üzerinde hesabı olanların işine yarayacaktır.

En tehlikelisi ise toplumda karşılıklı kin ve nefretin yükselmesidir. Birinin diğerinden hesap sorar duruma gelmesidir. Ki, sonuçta cumhuriyete yazık olacaktır.

Ama herhalde bu ülkenin halkı ve gençliği buna izin vermeyecektir ve de vermemelidir.