Tarihe adını altın harflerle yazdırmış nice insanlar vardır. Dünyada insanlar var olduğu sürece onlar asla unutulmayacak!

Onlar ayrı topraklarda, farklı yüzyıllarda yaşadılar. İşlerini severek yaptılar. Kendilerinin böyle bir beklentileri yoktu. Farklı alanlarda elde ettikleri başarılar onların adlarını tarihe yazdırdı.

Bir Mimar Sinan’ı düşünün.  Eserleri hala hayranlıkla izleniyor. Onun ustalığı sözlerle anlatılmaz. Onu eleştirecek, küçümseyecek söz bulamayanlar tek çare olarak yalana başvurmuşlardır.

Bir başka ustanın kaleminden çıkmış satırları okuyanlar hayran kalıyor. Bir solukta okunan makaleyi sorgulamaya gerek duymuyor. Bazı insanlar kendilerinin uydurdukları yalanları bir ustanın, bir bilgenin adını kullanıp insanları aldatmaya çalışıyorlar.

 Aşağıdaki satırları okuyanlar usta yalancının yalanını fark edebilecek mi?

*      *      *

 Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Camisi'nin, 1990'lı yıllarda devam eden restorasyonunu yapan inşaat firmasının yetkili mühendislerinden biri, bu çalışmalar sırasında yaşadıklarını televizyonda şöyle anlatmıştı:

Cami bahçesini çevreleyen duvardaki kapılar kemerli. İşte bu kapıların üstündeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bunların yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşa edildiğini öğrenmiştik. Fakat taş kemer inşasıyla ilgili hiç pratiğimiz yoktu…

Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık.

Sonuç olarak, kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacak… Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp, yapım teknikleri ile ilgili notlar alacak… Ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık.

Kalıbı söktük (yaptık olabilir). Sökmeye de haliyle kemerin kilit taşından başladık.

Fakat taşı yerinden çıkardığımızda, hayretler içinde kaldık. Çünkü iki taşın birleşme noktasındaki silindirik boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeyle karşılaştık. İçinde ise dürülmüş bir kağıt vardı… Şişeyi açıp kâğıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu…

Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi. Büyük sanatkâr, koca usta Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Ve bize şunları söylüyordu:

'Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından, siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden, kemeri yeniden nasıl inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz.

İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum…

Koca Sinan, böyle başladığı mektubunun devamında; kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu'nun neresinden getirttiklerini söylüyor, diğer malzemelerin hangilerini nasıl kullandıklarını izah ediyor ve teferruatıyla kemer inşasını anlatıyordu…

Bu mektup, bir insanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun önemi; modern çağın insanlarının bile tahmin etmekte zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıdın ve mürekkebin nasıl yapılması gerektiğini bilmesi gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bunlar, o koca mimarın erişilmez özelliklerindendir.

Ancak, erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan; 400 sene sonraya çözüm sunma gayretindeki sorumluluk duygusudur…

(SÜRECEK)