Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.”

Anayasamızda yazılı olduğu halde sadece 2021 yılının ilk aylarında yaşananları sıralarsak, “Acaba anayasaya ne kadar uyuluyor? Yoksa bir felakete doğru mu sürükleniyoruz?” sorusu aklımıza geliyor.

HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun dokunulmazlığı hukuk dışı gerekçelerle kaldırılıyor. Yetmiyor gazetelerin yazdığına göre, TBMM’den, üzerini giymesine ve namaz kılmasına bile izin verilmeden, göz altına alınıyor. Son olarak evinden alınarak tutuklanırken bu defa namaz kılmasına izin veriliyor, fakat ayakkabısının tekini bile giyemeden yaka paça götürülüyor.

Diğer yandan yasalara göre kurulmuş HDP’nin kapatılma söylemleri…Kadınlara ve çocuklara yönelik şiddeti önleyen İstanbul Sözleşmesi’nden TBMM’nin onayı olmadan, tek kişinin kararıyla çıkılması, iktidar taraftarı medyanın hilafet çağrıları yapması, Ayasofya imamı Mehmet Boynukalın’ın anayasadan laiklik ilkesinin kaldırılmasını istemesi. Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki bir komutanın tekke ve tarikat üyesi olduğuyla ilgili görüntüler, harp okullarına girebilmek için var olan “irticai faaliyet içinde olmamak” koşulunun kaldırılması, “Gezi Parkı”nın hukuk dışı yollarla İstanbul Belediyesi’nin elinden alınması, İstanbul ve Çanakkale Boğaz’larındaTürkiye’nin eğemenliğini sağlayan Montrö Antlaşması’nın, yine tek kişinin kararı ile feshedilebileceği ifadesi…Doğayı tahrip eden ve bir rant projesi olan Kanal İstanbul’un yapımının hızlandırılması…AKP kongrelerinde, salgın döneminde “lebaleb” yani “hınca hınç” toplantılar… Türkiye’nin kırmızıya boyanması, her gün Covit 19’dan 150 yurttaşımızın kaybı. Gece yarısı operasyonları ile Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması… Paramızın Avro ve Dolar karşısında yüzde 20’ye yakın değer kaybetmesi…

Son olarak hukuk ve demokrasinin olmazsa olmazı Anayasa Mahkemesi’nin gereksizliği ve kaldırılması istemleri, nasıl bir uçuruma sürüklendiğimizin somut göstergeleridir.

Gelişmelerin sonunda görüyoruz ki Türkiye’de kendisini padişah olarak görenler var. Devamında da halife ve şeyhülislamlık sanrısına kapılanları ibretle izliyoruz. Uygarlık tarihinin bize öğrettiği, bu tür nostaljik istemler 21. yüzyılın geçer akçesi değildir. Toplumsal sorunların çaresi de değildir. Çıkmaz sokağın başlangıcıdır.

İktidarı geçici olarak ele geçirenler, o koltuk ve makamların halkın iradesi ile sınırlı bir zaman için verildiğini biliyor olmalılar. Anayasayı ve hukuku bir yana bırakarak, aklına eseni yapan hiçbir iktidar kalıcı olamamıştır.

Ulusça bu gerçekleri kavradığımızda, o toplumsal bilince eriştiğimizde, gelecek de, özgürlük de, hukuk da, demokrasi de avuçlarımızın içinde demektir. O günler ne uzaktır, ne hayal.