Hata yapmak (başka)insanlara mahsustur.

İnsanoğlu hata yapabilir mi? Kime sorarsanız sorun, kendisi hariç herkes mutlaka hata yapmıştır! Konuşmaya başlayan kişi, başkalarının yaptığı hataları anlatmakla bitiremez. Yanlış yapan kişi kimi zaman ailesinden biri olur; kimi zaman akrabaları, en yakın arkadaşları olabilir. Konuşmacı hızını alamaz bilim insanlarını, ülke yöneticilerini, dünya liderlerini, hatta ölmüş insanları bile suçlar.

Eline mikrofonu almış. Konuşması kayıtlara alınıyor. Gün gelir, yapılan yanlışlar ortaya çıkar. Konuşan kişi bile kendisini savunamayacak duruma gelmiş. Kolayın da kolayı olduğuna göre çözüm yolu basittir: kendisinin yanlış anlaşıldığını, aslında öyle demek istemediğini, konuşmasının yanlış yöne çekildiğini söyler.

Ortada bir yanlış varsa, işlenmiş bir suç varsa asıl sıkıntı o zaman başlar. Kimse hata yapmadığına göre herkes birilerini suçlar. Bir başka deyimle “yanlış yapan” kişiden masum olanı yoktur. Tam tersi olsaydı neler değişmezdi! Herkes elde edilen başarıdan en büyük payı kendisine çıkarırdı.

Sayıları mutlaka çok azdır. Belki yok denecek kadar azdır. Birileri yerel bir televizyon kanalına çıkıp kendi eksiklerini, kendi yanlışlarını söylemekten çekinmiyor. Kendisini yeterince tanımasam oruç başına vurmuş diye düşünürüm. Elli yıldan fazla mesleğini sürdürmüş, yine aynı özenle devam ettiren biri kendisinin okumadığını cahil olduğunu söylüyor. İlkokul mezunu olduğunu gizlemiyor. Kameraman kendisine sormamış. Kendisine gidip sorabilirsiniz. Adım gibi eminim ki ilkokulu birincilikle bitirmemiştir.

Genellikle okumamış olanlar, diplomalıları suçlar. Kendisinin onlardan bilgili olduğunu söyler. Zorda kalırsa diplomayla adam olunamayacağını uygun bir dille anlatır.

Bakırcılık, onun olmazsa olmazı olan kalaycılık mesleği yok olan meslekler arasında. Herkes dert yanarken biri çıkıyor hatayı önce kendinde, daha sonra meslektaşlarında arıyor. Kendilerinin cahil olduğunu, okumadıklarını, yeni bir şeyler yapmak için çaba göstermediklerini dile getiriyor.

Televizyondaki söyleşiyi izledim. Yıllardır tanıdığım fotograflarını çektiğim Süleyman ustaydı. Ustamızla yeniden konuşmak istedim. Sözlerini yineledi. Elli yıldır bakırdan aynı kazanların, ayı tencerelerin, aynı guşenelerin yapıldığını söyledi. En küçük bir değişiklik bu süre içinde yapılmamış. Kalaycılar da benzer şeyleri yapmışlar.

Birileri çıkmış kilden tencereler yapmış. Daha sonra alüminyumdan yapmışlar. Zaman içerisinde aynı malzemeleri kullandıkları halde ürünler değişime uğramış. Daha kullanışlı hale gelmiş. Gün gelmiş bakır tencerelerin yerini çelik tencereler almış. Düdüksüz tencerelerin yerini düdüklü olanları almış.

Araştıran, sorup soruşturanlar çok yol almış. Yeni meslek dalları ortaya çıkmış. Bu mesleklerde en iyi eğitim alanlar geceyi gündüze katmışlar. Satın alınan tencerelerin tavaların yerini yenileri almış. Günümüzde teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki aldığımız her ürün, kullanım ömrünü tamamlamadan yenisiyle değiştiriliyor.

Yeni olan her ürün pahalıdır. Ancak daha kullanışlı oldukları ya da öyle görüldükleri için satın alınıyor.

Son sözü yine ustamıza bırakalım: bakırcılar, kalaycılar elli yıldır aynı tencereyi tavayı yaptıkları için meslekleri yok oluyor. Uzun lafın kısası teknolojiye ayak uyduramayanlar aynı acı sonu paylaşıyor.