Genellikle büyük kentlerde Tanzim Satış Mağazaları kuruldu. Halka şimdilik ucuz yaş sebze ve meyve satılıyor. Durum kamuoyunda ilgiyle izleniyor. Seçime kadar vatandaşın gazını almak için yapılan geçici bir operasyon olduğu genel kanı. Durum ülke içinde sosyal medyanın konusu iken, yurt dışında da magazin konusu haline geldi. Örneğin Avrupa’nın tarım devi Hollanda basınında “Türk hükümeti domates satıyor” diye manşet oluyor. Yine tanzim satışın birisinde “Marul haftaya gelecek” duyurusu, tıklanma rekorları kırıyor.

Peki, gerçek nedir? İktidarın tarımı ve çiftçiyi önemsememesi tohum, gübre, mazot, tarımsal ilaçlar, traktör ve yedek parçasındaki olağanüstü artışlar, çiftçiyi son derece zor durumda bırakmaktadır. Adeta çiftçimiz kara günler yaşamakta. Çiftçi yaptığı masrafın ve emeğin karşılığını alamaz olmuştur. Doğal olarak sofra ve tencere ferman dinlemez. Hükümet te şu anki haliyle yetmesi ve sürdürülebilir olması mümkün olmayan, tanzim satış olayını, geçmişte sosyal demokrat belediyelerin uyguladığı formülle seçime kadar çözecekmiş gibi, acil bir role soyunmuştur.

Uygulamada halciler, manavlar veya aracılar suçlu gibi gösteriliyor. Oysa hükümet zararına satış yapıyor. Vergisi yok, yer kirası yok, kâr hesabı yok, seçime kadar tamamıylea göstermelik bir uygulama. Esnafın bunu yapma olanağı olabilir mi? Kâr etmeden esnaf nasıl ayakta durur?

Köklü çözüm üretimdir. Tarım girdilerinin düşürülmesidir. Çiftçinin desteklenmesidir. İktidar mevcut haliyle “müflis tüccar” konumundadır. Kamuoyunda ünlü oyuncu Şener Şen’in Züğürt Ağa filmindeki, köyü sattıktan sonra, domates satmaya başladığı benzetme, haksız ve yersiz değildir. Mevcut hükümet yönettiği 17 yıllık süreçte Cumhuriyetin hemen bütün kazanımlarını satmıştır. Ne yazık ki elde avuçta bir şey yok. Dış borcumuz ise 500 milyar dolar dolayında seyretmekte.

Sakın bize uçma garantili havaalanı, geçme garantili üçüncü köprü ve Osman Gazi Köprüsü veya hastalanma garantili şehir hastaneleri yaptık denmesin. Onların borcunu bizim kuşak ödeyemeyecek, torunlar ise meçhul. Her birinin maliyeti de dünyadaki emsallerine göre kat kat üstünde. Üstelik te uçmadan havaalanı, geçmeden köprü ve yol ücreti, hastalanmadan hastane ücreti ödemesi toplumun, tam bir garabet.

İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum, Aliağa rafinerisi, ve Oymapınar Barajı’nı SSCB (Rusya) yaptı. Parasını domates, portakal, salatalık ve mandalinayla ödedik. Şu anda yapılan ise Cumhuriyetin gözde birikimleri bir bir satıldıktan sonra, domates, marul, maydanoz satmaya çalışıyoruz.

Gerçekte ülkemize yakışan, Şeker Fabrikalarını satmak değil, Dünya’ya şeker satmaktı. Kağıt Fabrikalarını satmak değil, Dünya’ya kağıt satmaktı. Sümerbank’ı satmak değil, Dünya’ya kumaş satmaktı. Ülkemiz çiftçisi Dünya’nın en değerli tütününü üretiyordu. Fakat biz Dünya’ya tütün ve sigara satmak varken Tekel’i sattık. Geri kalmış pek çok Afrika, Asya ülkesine tank ve palet satmak varken, biz onun da fabrikasını sattık.

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, geçtiğimiz gün, “tarımın savunma sanayisinden daha önemli olduğunu” söyledi. Gelişmeleri zamanla göreceğiz. Önemine de yeni dikkat çekebiliyoruz.

Şu an iktidarın yaptığı nedir? Seçim üstü, geçici manavlık. Kolay gelsin, bereketli olsun, ne diyelim?