Bir önceki yazımda “Müslüman da Müslüman’ı, İsrail de Müslüman’ı katlediyor” demiştim.
Ve İsrail'in, 7 Temmuz Pazartesi günü kara, hava ve denizden Gazze üzerine tonlarca bomba yağdırarak başlattığı operasyon, 11 Temmuz'dan itibaren kara harekâtıyla büyük bir katliama dönüştü.
Ve de ne yazık ki:
57 üyeli İslam İşbirliği Teşkilatı yine seyreder oldu.
22 Üyeli Arap Birliği Teşkilatı yine seyreder oldu.
Yani her zaman olduğu gibi...
Ve de her zaman olacağı gibi...
* * *
Gazze, Filistin'in Akdeniz kıyısındaki yani Akdeniz'e açılan bir parçasıdır.
360 kilometrekare alan ve yaklaşık 1,5 milyon nüfusu vardır. Kilometrekare başına yaklaşık 4 bin 200 kişi düşer. Türkiye’de 97 kişidir.
Nüfusun % 99,4'ü Filistinli Arap, % 0,6'sı Yahudi'dir.
1516'da Yavuz Sultan Selim ile Osmanlı idaresine geçmiş, 400 yıl Osmanlı idaresinde kalmıştır.
1917'den itibaren 31 yıl İngiliz mandasında kalmıştır.
1948'de İsrail devletinin kuruluşu ve ilk Arap-İsrail savaşıyla Mısır yönetimine geçmiştir. 19 yıl Mısır yönetiminde kalmıştır.
1967'de meşhur 6 gün savaşından sonra 27 yıl İsrail yönetiminde kalmıştır.
1993'de ise Oslo anlaşmasıyla İsrail 1994 yılında çekilmiş ve Gazze FKÖ yönetimine geçmiştir.
* * *
Arap Dünyası 350 milyon nüfuslu, 14 milyon kilometrekare alanı olan 22 devletli bir koca bölgedir.
Bu bölgenin 6 milyonu devlet kuramamış olan Filistinli Arap'tır. Bunun da 1,5 milyona yakını İsrail sınırları içinde İsrail vatandaşı olarak, 3 milyonu Batı Şeria'da FKÖ yönetiminde, 1,5 milyonu da Gazze'de yaşamaktadır.
İsrail, Gazze'deki Filistin yönetimine boyun eğdirmek ve de Gazze'de yaşayan Filistin Araplarını buradan kovmak istemektedir. Ve de Filistin'in Gazze üzerinden Akdeniz'le bağlantısını kesmek İstemektedir.
Bunun için sık sık bir bahane ile Gazze üzerine büyük saldırılar düzenlenmekte, adeta bir katliam yapılmaktadır.
Ama Gazze'deki yönetim direngendir. İşte amaç, bu direngen yapıyı kırmaktır.
* * *
İsrail, nüfusu 7,5 milyona yakın, yaklaşık 28 bin kilometrekare alanı olan bir devlettir.
Batının küresel güçleri tarafından 1948'de kurulmuştur. Ve Türkiye ilk tanıyan ülkelerden biri olmuştur.
Ama Arap dünyası tanımamıştır. Kurulduğu günden itibaren Arap-İsrail savaşları başlamıştır. 1948, 1967, 1973, 1982 savaşları hep Arap dünyasının bu küçük devlete yenilmesiyle sonuçlanmıştır.
Artık İsrail, bölgede bir realite olmuştur. Arkasında dünyanın en büyük küresel güçleri vardır. Dünyanın petrol yatağı olan Ortadoğu'nun bölgesel bir jandarmasıdır. Ve de bilim, teknik ve teknoloji üreten bir ülke konumundadır.
Arap dünyası ise bilim üretmeyen, teknoloji üretmeyen, üretileni satın alarak yaşayan, enerji kaynaklarına bile sahip çıkamayan, demokratik devlet yapısını inşa edememiş, emperyalizme teslim olmuş işbirlikçiler tarafından yönetilen ve de 21. yüzyılda ilkel yönetim biçimleriyle yaşayan bir dünyadır.
Ve maalesef bu özellikler, genel olarak 1,5 milyarlık İslam dünyasının da bir özelliğidir.
Bu dünya içinde ilk kez demokratik ve laik devlet yapısını kuran çağdaş bir devlet ise Atatürk'ün önderliğinde Türkiye olmuştur.
* * *
22 devletli Arap dünyası, 57 devletli İslam dünyası BM'lerin üçte birini temsil ettiği halde bu dünyada hiçbir etkisi olmamıştır. Olması gereken bir kavga da vermemiştir.
İşte durum budur ki, Gazze'deki katliamı durdurmak için kendi gücünü koyamamıştır. ABD'den ve diğer küresel güçlerden yardım bekler olmuştur.
Ve ne yazık ki, bugün Gazze'deki katliamı, TV başında bir savaş filmi gibi izler olmuştur Arap dünyası, İslam dünyası ve de Türkiye.
Türkiye için daha da vahimi, Gazze'deki acının birlikte paylaşılması gerekirken, iç politikada siyasal rant yapılır oluşudur.
Oysaki yapılması gereken, Arap dünyasının ve İslam dünyasının Gazze'ye sahip çıkmasıdır. Bunun için kendi özgücüne güvenmesidir.
Ve de dünyadaki yeni oluşan dengelere göre politik bir güç olduğunu, elindeki enerji kaynaklarını gerektiğinde emperyal küresel güçlere karşı kullanabilir milli bir duruş göstermesidir.
Ama galiba daha da önceliklisi, Arap yönetimlerinin Gazze'deki ve genelde Filistin halkının direngen gücünden korkmamasıdır.