Gazetemiz bir haftadan beri siyah-beyaz çıkıyor.

Film ünitesinin arızalı motoru Ankara’da onarılıyor. Belki birkaç gün daha okurlarımızın hoşgörüsüne sığınacağız.

Bu arada bir başka sıkıntı daha yaşıyoruz.

Çorum’a son parti olarak gelen gazete kâğıdı iyi çıkmadı. Hem baskı aşamasında büyük güçlük çıkarıyor, hem de kâğıt boyayı gereği gibi emmediği için kurumuyor, okuyucunun elini boyuyor.

Çorum’daki yerel gazetelerin hemen tümü aynı sorunu paylaşıyor birkaç gündür.

Bir dost aradı; “Elimin mürekkep olduğu bir yana” dedi, “masam beyaz, o da simsiyah oldu”…

Şu gazetecilik, A’dan Z’ye meşakkatli iş velhasıl.

Anlayışınız için bir kez daha teşekkür borcumuzu ifade ediyoruz. 

*

17 Mayıs 2013 Cuma günkü Cumhuriyet’te, her ikisi de CHP’yi ilgilendiren iki güzel köşe yazısı vardı.

Emre Kongar “Aydınlanma” köşesinde, “Demokrasilerde, özellikle sol partilerde kanatların olması doğaldır. Hatta yararlıdır! Bu kanatlar arasındaki iletişim, taban etkileşimiyle de birleşince, yeni arayışların, yeni açılımların öncülüğünü yapar. Sosyal demokrat partiler, pek çok Avrupa ülkesinde kendilerini bu yolla yenilemiş ve iktidara gelmiştir!” ifadesini kullandıktan sonra şu değerlendirmeyi yapıyor:

“CHP, Atatürkçü, yenilikçi, demokrat, solcu, çağdaş uluşçu bir partidir…

Bu nitelikleri ‘yenilikçiler’ ve ‘ulusçular’ diye abuk sabuk ölçütlere göre bölmek ve birbirlerine düşmanca bildiriler ve etkinlikler çerçevesinde geliştirmek ancak bireysel egoların, parti program ve ilkelerinin önüne geçmesiyle gündeme egemen olur…

2013 Türkiyesi’nde, ülkemizin karşı karşıya olduğu rejim ve savaş tehlikeleri bağlamında hiçbir CHP’li kanadın böyle bir lüksü olduğunu sanmıyorum.”

Emre Kongar’a katıldığım için yazısından bir bölümünü buraya aldım.

Gerçekten de, bizim kuşak solculuğu, sosyal demokratlığı “yurtseverlik”, “insanseverlik” ve “antiemperyalizm” olarak öğrendi, benimsedi.

O anlayışa göre, sosyal demokrasinin bağımsız, çağdaş ve laik eksendeki evrensel çizgisi ile ulusalcılık çelişmiyordu.

Hatta birbirini tamamlıyordu.

Nereden çıktı bu “ulusalcı kanat”, “solcu kanat”?..

Bu unsurları aynı çatı altında tutma ve uzlaştırma becerisi mi gösterilemiyor yoksa?..

Zira, Atatürkçü tanımı içinde ulusalcılık, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine, sol görüşe  kapalı olmadığı gibi, karşı kanat gibi algılanan yenilikçi ya da solcular da, yurt ve ulus sevgisinin, bağımsızlık ve ulusal birlik ruhunun dışında düşünülemez.

Özünde birbiriyle çelişmeyen farklı yaklaşımları parti içi demokrasi potasında eritme konusunda bir yetersizlik söz konusuysa da, onun adını koymak gerekir.

*

Utku Çakırözer de, “Analiz” köşesinde “Swoboda: Otoriter İslamcılıkla AB Üyesi Olunmaz” başlığını kullanmış.

Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda’nın AKP iktidarının anti-demokratik yaklaşımları ile ilgili ağır eleştirilerinin, Swoboda-Kılıçdaroğlu polemiğinin gölgesinde kaldığına dikkat çeken Çakırözer, CHP’lilerin görmek ya da göstermek istedikleri gibi Swoboda’nın AKP’nin baskıcı politikalarını onaylayan bir çizgide durmadığının altını çiziyor.

Örneğin, Utku Çakırözer’in yazısından aktaracağımız şu sözler, CHP’lilerin yerdiği, AKP’lilerin övdüğü Swoboda’ya ait:

“Brüksel’den bakıldığında Türkiye’nin gelgitlerinden rahatsızız. Bir adım ileri atıyorsa hemen ardından kafaları karıştıran geri adımlar atıyor. Gazeteciler, öğrenciler, protestocular hapiste.”

“Türkiye’nin güçlü bir liderliğe ihtiyacı var. Erdoğan güçlü bir isim, ama aynı zamanda bu liderin demokratik gelişimi güçlendiren biri olması da önemli.”

“AKP Hükümeti ve Başbakan başlarda böyle değildi. Daha net bir duruşu vardı reform ve AB süreci konularında. Şimdi ise ekonomik başarıyı yeterli görüyorlar. Biraz ekonomi,  biraz otoriterlik, biraz da İslamcılık karışımı yönetimden memnunlar. Böyle bir karışım ile Arap dünyasına model olabilirsiniz, ama AB yolunu tamamlayamazsınız.”

“Atatürk’ün başlattığı modernleşme yolunda, açıklık, sivil haklar ve özgürlükler konularında AB’ye ihtiyaç var.”

“Modern İslam da demokratik olmalıdır. Tüm bireylerin özgürlüğüne saygı duymalıdır. Bize göre Avrupalı Müslümanlar için rol modeli olacak bir İslam anlayışı, Arap dünyasının rol modellerinden farklıdır.”

“Yayın yasağı kabul edilemez.”

“Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu, uyguladıkları dış politikayla Ortadoğu’da arabuluculuk özelliğini yitirdiler. Bölgesel güç olma iddiasını biraz abartıyorlar.”

“Sıfır sorun derken sorunsuz komşu kalmadı. Gelişmeleri bekleyerek hareket etmiş olsa etkileme gücü olurdu. Oradaki durum sanıldığından çok daha karmaşık. Bir tarafta diktatör var, ama karşı tarafta da El Kaide var.”

Şimdi bu değerlendirmelerden sonra, Swoboda’yı AKP politikalarının onaylayıcısı ve destekçisi gibi görmek ya da göstermek ne kadar gerçekçi olur?

CHP’liler Swoboda’ya kızmaya devam etsinler de, kendi politika stratejilerini ve üsluplarını da birazcık irdelesinler.

 

Mehmet YOLYAPAR