Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron; 5 Şubat 2019 günü Fransa-Ermeni Konseyi'nin resepsiyonunda, 1915 olaylarının yıldönümü olan 24 Nisan'ı "Ermeni Soykırımını Anma Günü" ilan etmesiyle Ermeni sorunu yine gündeme oturmuştur.

Fransa zaten 2001 yılında, 1915 olaylarını "Ermeni Soykırımı" olarak kabul etmişti.

Ayrıca 2006 yılında, "Ermeni Soykırımı'nın İnkârını Cezalandıran Yasa Tasarısı"nı kabul etmiş, ama Anayasa komisyonunun önerisiyle senatoda reddedilmişti.

Aynı yasa 2015 yılında bir kez daha gündeme getirilmiş, ama yine sonuç alınamamıştı.

Elbette Macron'un bu kararı, aslında Fransa'nın kararıdır. Fransa'nın kararı da emperyal Batı’nın kararıdır. Batı'nın kararı ise yaşanan bir zihniyet sorunudur.

Nitekim Papa'nın 12 Nisan 2015 günü Vatikan'da düzenlediği ayinde, "20. Yüzyılın ilk soykırımının Ermenilere yapıldığı" şeklinde kullandığı dil, hem bu zihniyetin hem de Batı siyasetinin ana dokusunu gösteren bir olgu olmuştur.

***

Bugün 29 ülke 1915 olaylarını soykırım olarak tanımıştır.

-27'si ABD'de, 28"i Ermenistan'da, 35'i Fransa'da olmak üzere 26 ülkede 143 soykırım anıtı dikilmiştir.

-ABD'de 50 eyaletin 44'ünde tanınmış ve Kaliforniya başta olmak üzere birçok eyalette her yıl anma programları yapılır olmuştur.

-Ve de Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, Dünya Kiliseler Konseyi gibi kuruluşlar tarafından da 1915, "Ermeni Soykırımı" olarak kabul edilmiştir.

Ne yazık ki, siyasetin tüm renkleri bu konuda sınıfta kalmıştır. İç politikada birbirini yiyen sağ siyasetler de sol siyasetler de 'soykırım' iddialarında sınıfta kalmıştır.

Ve de bizler hamasetle yatıp kalkarken, özellikle Avrupa Parlamentosu'nun aldığı kararlarla 24 Nisan, her yıl Türkiye'nin başında "Demokles'in kılıcı" gibi durur olmuştur.

***

İşte Avrupa Parlamentosu'nun 15 Nisan 2015 günü aldığı karar:

Kararda, 1915'te yaşanmış tehcir "soykırım" olarak kabul edilmişti. Hürriyet gazetesindeki ifadeye göre hem de ezici bir çoğunlukla.

Ve bu kararda, "1,5 milyon masum Ermeni'nin hayatını kaybettiği" vurgulanmıştı.

Ve de Türkiye 24 Nisan'da, 100'üncü yıl anmaları nedeniyle "geçmişiyle yüzleşmeye ve Ermeni Soykırımını" tanımaya çağrılmıştı.

O gün iktidardaki AKP hükümeti, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve de tüm muhalefet bu kararlar karşısında zayıf kalmış, ancak kınamakla yetinilmişti.

***

Ve işte 15 Kasım 2000 tarihli karar:

Bu kararda, "Avrupa parlamentosu; Türk Hükümetine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine, özellikle modern Türkiye devletinin kurulması öncesinde, Ermeni azınlığın maruz kaldığı soykırımın kamuoyu önünde kabul edilmesi" denilmişti.

Ve de "Avrupa Parlamentosu; Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturan Ermeni azınlığa taze bir destek vermesi çağrısında bulunur" denilmişti.

O gün iktidarda DSP-MHP-ANAP koalisyonu vardı. Başbakan Bülent Ecevit, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer idi...

Ama yine yeterli tepki gösterilememiş, kınamakla yetinilmişti.

***

Ve de işte 18 Nisan 1987 tarihli karar:

Kararda, "Avrupa parlamentosu; 1915-1917 yıllarındaki Ermeni olaylarını, Birleşmiş

Milletlerin (BM) 9 Aralık 1948 tarihli kararındaki 'soykırım' tanımına uygun bulur ve ilan eder, Türk hükümetinin de bunu kabul etmesini ister" denilmişti.

"Türkiye'nin bu olguyu reddetmesinin AB üyeliğinin kesin engeli olduğunu açıklar" diyerek 'soykırımı' kabul etmenin AB'ye girmenin ön koşulu olduğu ifade edilmişti.

O gün iktidarda ANAP vardı. Başbakan Turgut Özal, Cumhurbaşkanı Kenan Evren idi...

Ama bu kararlara karşı da yeterli tepki gösterilmemiş, yalnız kınamakla yetinilmişti.

* * *

Sonuçta bugün de değişen bir şey olmamıştır ve de olmayacak gibidir.

Çünkü bu kararlar ve Macron'un ağzından çıkan bu sözler, Batının yalnız bir bakışı değil bir zihniyet yapısı ve siyasetinin dokusudur.

Ve de Batı yaşanmış bir acıyı, iki ülke arasına bir fitne tohumu gibi ekerek sürekli kullanır olmaktadır.

İşte bu nedenle ülkemizde her yıl Nisan ayında, adeta bir korku yaşanmaktadır.

Özellikle de her yıl ABD Başkanı'nın ağzına bakılır olunmaktadır; acaba 'soykırım" diyecek mi diye...

Herhalde asıl sorun:

-İki ülke arasında çözülmesi gereken bu sorunun, Ortadoğu'yu tarumar eden küresel güçlerin iradesine terk edilişidir.

-Büyük bir geçmişe sahip olan Türkiye'nin bu sorunu çözebilecek yeterli bir siyasal irade gösteremeyişidir.

Elbette bu iradesizlik; yalnız Ermeni sorununda değil, Kürt sorununda, Alevi sorununda, demokrasi sorununda da hep böyle olmuştur ve de böyle olmaktadır.