Enflasyon ve krizlerin fazla olduğu ülkelerde yönetimler kendi stratejilerini ve eğilimlerini bu yapı üzerine inşa etmekte fayda görürler. (Hatta üniversitelerin bu bazı bölümleri bunun için uzmanlık seviyesi bilgi verme zarureti hisseder.)

Hatırlanacağı gibi 1970 den itibaren ülkenin enflasyonist bir sürece girmesi ile işletmelerdeki erozyon artmıştır.

Resesyon zamanlarında planlama ve piyasadaki koşulların eksik analizi sonucu çoğu iş yeri “satışların azalması”, “stokların artması” gibi olaylarla karşılaşarak masraflarını da düşürememiş sabit masrafları sebebiyle krize karşı savunmasız durumda kalmışlardır.

Olası kriz dönemlerinde finansman ihtiyacı çeken birçok işletme öncelikle kredi bulmak için yoğunlaşmaktadır. Bu amaçla bankalardan tedarik edilen (yüksek maliyetli)  kaynaklar enflasyonun yüksekliği sebebiyle “faiz borçlarını karşılamalarında” problemler yaşatmıştır.

Şimdilerde bu durumun olmadığı, hiç olmayacağı anlamını taşımamaktadır. Öncelikle reel enflasyonun devletçe açıklanan enflasyondan birkaç puan fazla olduğunu işletme yöneticileri rahatlıkla söyleyebilecektir.

Son günlerdeki döviz fiyatlarındaki hareketliliğin de enflasyonu artırmadığını söylemek ise sanırım saflık olur.

O halde bu dönemlerin analizini biraz daha derinleştirmekte fayda var diye düşünüyorum:

Satışların düştüğünü görürseniz, öncelikle yapmanız gereken finansman ihtiyacı için borç almaktan ziyade maliyetlerinizi gözden geçirerek revizyona tabi tutmalı, kayıp, kaçak ve organizasyonlarınızı gözden geçirmelisiniz.

Finansman maliyetlerinizi ve artan birim başına maliyetlerinizi sabit maliyetler üzerinden ayırmaya çalışmalısınız.

Sabit maliyetler ve değişen maliyetler konusundaki bu durumu yine bir örnekle açıklamak gerekirse:

Kriz öncesi maliyet

Değişken maliyet=30

+sabit maliyet=60

+ brüt kar=10
= satış fiyatı=100 olduğu durumda

Kriz sonrası maliyetler:

Değişken maliyet=30

+sabit maliyetler= 90 (Çünkü satışlar düşmüştür)

+finansman maliyeti=20

+brüt kar=10 dolaysıyla

=satış fiyatı=150

Şimdi şöyle düşünmelisiniz satış fiyatı 100 birim iken satış yapmakta zorlandığınız ve miktarı sürekli düşme eğilimindeki bir ürünün fiyatının 150 birime çıkardığınızda satabileceğinizi düşünebilir misiniz?

Böyle durumlarda satış doğal olarak yapılamaz ve birim başına düşen sabit maliyetler daha da artar ve artan her tutarı fiyata yansıtamaya kalkarsanız sonu: kendi ayağına kurşun sıkmaktan farksızdır.

O halde ne yapmalıyız:

Fiyat tespiti yaparken sabit maliyeti ve finansman maliyetini belirleyeceğiniz fiyata eklememelisiniz,

Fiyatlarınızı kademeli olarak düşürme eğiliminde olun bu durum size ne kadar zor görünse de işletmeyi kaybetmekten daha iyidir.

Stokların artmasına izin vermeyin, malın stokta durması sizi zenginleştirmez bunların sürümünü sağlarsanız hem üretiminizde verimlilik için yol açmış hem de elde ettiğiniz kaynaklarla sabit masraflarınız ve bazı finansman maliyetlerinizi karşılamış olursunuz.

“EN İYİ STOK EN AZ OLANDIR”

Sonuç olarak: değer kaybı yaşamamak ve enflasyon etkilerinden minimum hasarla kurtulmak için Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek olmadığını işletmeler için rasyonel bilim ve aklın tek yön olduğunu benimsemek krizlerde işletmelerinizi en az hasarla atlatmanıza yardımcı olacaktır.8.01.2017

Not: Makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun haber vermek koşuluyla  kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.