Eğitimle öğretimin arasındaki farkı anlamadığımız, doğal olarak ta anlatmadığımız için aynı sorunlar çözülmeden kalıyor. Birileri yıllarca sınavlardan sınavlara koşturuyor. Yıllar süren çabalarının karşılığı olabilecek bir noktaya geliyor. Diğer tarafta mesleğinin dışına çıktığında bir “hiç” olmaktan ileri gidemiyor.
Bilindiği gibi ülkemizin özellikle İç Anadolu bölgesinde dereler akmaz oldu. Tepeler çıplak kaldı. Kendi kedimize ne kadar övünmeyi elden bırakmayız, ancak uluslararası ölçülere göre su kaynaklarımız yeterli değil. Yeşil kalabilmiş alanlar da kendi kaderlerine terk edilmiş. Ağaçlık alanlar, tarla açmak, daha çok kazanç uğruna yok ediliyor.
Doğaya verdiğimiz Zaralar bize kuraklık, aşırı yağışlar; aşırı sıcaklar, dondurucu soğuklar olarak geri dönüyor. Kimyasal ilaçlarla, gübrelerle verimli topraklar çoraklaştırılıyor. Bir yılda iki- üç kez ürün veren bereketli topraklarda çok katlı apartmanlar, her türlü konforu olan siteler boy gösteriyor. Tarıma elverişli topraklarda gökdelenler yetişmeye başladı!
Sungurlu’nun Akpınar köyünde bağlar mevkiinde üzüm bağları vardı. Köyün tek yeşil, ağaçlık alanı burasıydı. Gün geldi üzüm asmaları söküldü. Tarla açmak için ağaçlar kesildi. Geriye kalanlar da sökülmeye devam ediyor. Elli yıldır ayakta duran yabani iğde ağaçları yakılmak için kesilmiş. Öyle sanıyorum ki köyden tek kişi görmemiştir. Komşuluk hatırı için görenler, duyanlar, kısaca orman ağacının kesildiğini bilenler sesini çıkarmaz.
Köyden yoğun göçler nedeniyle yeni ağaçlar dikilmiyor. Var olanlara sahip çıkabilecek olanlar sadece çevreye duyarlı olan insanlardır. Onların çabalarıyla yaptırım gücü olanların gerekeni yapacağına inanıyorum.
Kendi mülkiyetimizi korumak için olağanüstü önlemler alırız. Evimizin bahçesine yüksek duvarlar öreriz. Tarlalarımızın sınırlarına tel örgülü çitler çekeriz; tarla komşumuza, çevreye zarar vereceğimizi bildiğimiz halde!
Bol bol felsefe yaparız. İğde ağaçlarını kesenler, ağacın önemini felsefenin temel kavramlarıyla süsleyip anlatır. Kimileri sivil toplum örgütlerinde, kimi çevre derneklerinde, kimi gazete köşelerinde, kimileri de yüksek öğrenim gören gençlerimizin karşına geçip konuşur.
Büyüklerimizin bir sözü vardır: “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı.”