İktidara gelmekten çok, iktidarda kalmak önemli…
Kalmakla da bitmez, “kalıcı” işler yapmak gerekli…
Bu da yetmez…
Halkın yaşam düzeyini yükseltmek, refahı için ciddi emek vermek gerek…
Bütün bunlar için kadro, yani kalibresi yüksek, kalitesi tartışılmaz, yetenekli, deneyimli insanlar, çok iyi yetişmiş bürokrat, ya da beyaz yakalılar gerek.
Yani, vizyonlu kadro ve kurduğunuz takımda eksikler olabilir, bunlar zamanla düzeltilir..
Ama hem siyasi ve hem de bürokratik kadroları birlik içinde tutmak, sadakatlerini sınamak, seçimlerini isabetli yapmak gerek.
Reis ve “kurucu babalar” 2002 yılından önce iktidara gelmek için yola çıktılar. Son derece iyi yetişmiş, kalibresi yüksek, Batılı eğitimle yoğurulmuş, deneyimli ve çaplı kadroları vardı.
İlk seçimlerde büyük başarı gösterdiler ve iktidara geldiler.
18 yıldır da iktidardalar.
Bence bir insanın ortalama ömrüne göre, bir parti ve onun başındaki tek adamın 18-19 yıl yönetimde kalması yanlış.
Ülkemiz ne yazık ki bu uzun dönemde yapılan hataların büyük sıkıntısını yaşıyor, ağır faturaların altında adeta kıvranmak zorunda kalıyor.
Aşağısı sakal, yukarısı bıyık misali…
Külliye’nin mutlak sahibi, Sn Erdoğan, yani Reis direniyor.
Bakın çevresindekilere. Bakın Saray içinde yıllardır sessizce görev yapıp yapmadıkları bilinmeyen yüzlerce danışman kadrosuna. Bakın her gün bilgi akışı yerine algı operasyonuna alet olan danışman kadrolara…
Biraz daha yakından bakın. Sayın Erdoğan’ın çevresinde kim kalmış?
HAS Parti’nin eski Genel Başkanı Numan Kurtulmuş mu?
Kimdir bu siyasetçi?
Has Parti’nin genel başkanı olarak, geçmişte Sayın Erdoğan’ı yerden yere vurmuş, yetinmemiş ”Firavun”a benzetmiş, konuşmasını büyük bir öfke patlamasıyla bitirmiş bir eski siyasetçi.
Sonra ne olmuş? Kendisi için tantanalı bir biçimde AKP’ye katılma töreni yapılmış.
Yani Kurtulmuş, partisini arkada bıraktı ve AKP’nin “dönme”si oldu. 
Bu partinin üst kademelerinde ve kabinede görevler aldı.
Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımızın partisinde Genel Başkan vekili.
Devam edelim.
Şu anda İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan kim?
Sayın Süleyman Soylu.
Süleyman Soylu, Cumhuriyet döneminde istifa eden ve istifası Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmeyip aynı koltukta oturan” ilk siyasetçi” olarak tarihe geçmedi mi?
Geçti.
Kimdir Soylu?
Demokrat Parti’nin eski genel başkanı.
Bu Süleyman Soylu, AKP’ye katılmadan önce ne denişti?
 “Ben” diyordu, “ Seni oradan indirmezsem namerdim”
Kimi?
O zamanki AKP Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Erdoğan’ı. 
Uzatmaya gerek yok, söylediklerinin hepsi arşivlerde saklı. 
Ne oldu?
Günah çıkarmak suretiyle AKP’ye katıldı. 
Yani, o da  “dönme” sınıfında yer aldı.
AKP’nin kurucu kadroları zamanla dağıldı, ya da gözden çıkarıldı, böylelikle “fırıldak” ve “dönme”lere fırsat doğdu.
Lafı çok fazla uzatmanın alemi yok bence.
Sayın Erdoğan’ın AKP’nin kuruluşu sırasında yola çıktığı kadrolarla, şu andaki tabloyu ve gelinen “yolun sonu” nu anlamak için, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin AKP’ye verdiği desteği ıskalamamak gerekir. 
Sayın Bahçeli’nin geçmişte AKP ve lideri hakkında öne sürdüğü görüşleri, iddiaları sıralamaya gerek yok.
İhtiyaç da yok.
Sonunda Sayın Tayyip Erdoğan’la ortak oldu mu? Şu anda “kayıtsız-şartsız” destek veriyor mu? Bu sayede AKP ve iktidarı ayakta kalıyor mu, kalmıyor mu?
 Geldik zurnanın son deliğine…
Sıra geldi “Yazdı yazdı da, bu arkadaş ne demek istedi?” sorusunu sormaya…
Demem o ki, doları tanımayan ve yükselen dolar kuruna ısrarla “bakmayan” damadı başta olmak üzere, şu anda birlikte sorumluluk almak zorunda kaldığı kadrolarla bir yere varılamayacağını Sayın Erdoğan’ın anlaması lazım.
Bence anlıyor da..
Eğitimi yaz-boz tahtasına çeviren eski bir dershane sahibi Milli Eğitim Bakanı, bir hastanede büyük hissesi olan ve Korona salgınıyla ilgili “yalan” bilgiler verdiği tartışılan bir sağlık bakanı, turizm firması ve oteli olan bir turizm bakanı, ve Lozan Anlaşmasından bihaber bir dışişleri bakanı ile nereye varılır bilemem.
Ne demiş birileri?
“En kısa yol her zaman gidip geldiğin yani bildiğin yoldur”.
Yeni bir yol, bilmediğin sokakları denersen zaman kaybedersin.
En iyisi, “kısa yol” yani kestirme yol önerilebilir Sayın Erdoğan’a...
Yeni yıl, yani 2021 erken seçim yılı olabilir.
Ankara’daki fısıltılar, “Kasım ayına seçim planlanıyor” dense de mümkün değil.
Bir baskın seçim, 2021 yılının Mart ayına bile uygun düşmez,  Nisan veya Mayıs ayında bir erken seçim uygun olur sanırım.
60 yıllık siyasi deneyimim ve iç sesim bunu fısıldıyor bana.