Milli Eğitim Bakanlığı, öğrenci, öğretmen ve okul özelliklerinin belirlenmesi amacıyla Türkiye genelinde binlerce 4'üncü ve 8'inci sınıf öğrencisine yönelik yapılan Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi (ABİDE) eğitim araştırmasının veri analizlerini açıkladı. Rapora göre 8'inci sınıftaki öğrencilerin yüzde 85.8'si orta ve alt, yüzde 53'ü ise temel ve temel altı düzeyde matematik bilgisine sahip. Yüzde 16,4’ü, dört işlem sorularını çözemiyor, basit hesaplamalar yapamıyor.

Türkçe’de ise öğrencilerin yüzde 66,1’i orta düzey ve altında bu öğrenciler, deyimleri, atasözlerini, hiciv ve nüktelerdeki mesajları anlayamıyor. Neden-sonuç ilişkisi kuramıyor.

Fen bilimlerinde öğrencilerin yüzde 86’sı, sosyal bilimlerde yüzde 65, 3’ü orta ve alt düzeyde. Yüzde 39, 8’i vücuttaki organların görevini bilmiyor, her 4 öğrenciden biri harita okuyamıyor iki farklı olay arasında bağ kuramıyor.

İlkokul 4. Sınıfların raporunda da benzer sonuçlar yer alıyor. Türkçe’de öğrencilerin yüzde 27,9’u, matematikte yüzde 39,9’u, fen bilimlerinde yüzde 37,5'i ve sosyal bilgilerde yüzde 29, 7’si temel ve temel altı seviyede.

Eğitimde geleceğe güvenle bakabilmemiz için umut veren bir tablo yok. Öğrencilerimiz ana dilleri Türkçe’yi hakkını vererek konuşamıyor. Hiciv nükteyi anlıyamıyor, neden ve sonuç ilişkisi kuramıyor. Yaşamın gereği ve gerçeği olan matematikte dört işlem sorularını çözemiyor. Basit hesapları yapamıyor. Çoğu öğrencimiz vücudundaki organların görevini bilmezken, harita okuyamıyor. Kısacası seviyesine göre fen, bilim, matematik, Türkçe bilgilerinden yoksun. Beklenenin çok çok altında.

Buraya nasıl gelindi? Mevcut iktidar döneminde sayısız bakan değişimi, her bakan değişiminde müfredat programı sil baştan. Yaz boz tahtasına döndü. Eğitimde 4+4+4 garabeti, eğitimde pedagojik ve evrensel değerler yerine, ideolojik yaklaşımların ön plana çıkarılması. Başarısızlığı tetikleyen unsurlar hız kesmiyor. Dikkat edilirse daha geçtiğimiz mayıs ayında, Türk Dili ve Edebiyatı ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi bütün sınıflarda ortak ders olurken, matematik ve fen bilimleri ise isteğe bağlı seçilecek ders haline getirildi.

İyi bir eğitim için öncelikle öğretmenlik mesleğinin itibar ve kalite kazanması gerekir. Fiziki şartların, alt yapının oluşması, müsbet bilimlere önem verip özen gösterilmesi, en önemlisi toplumsal çıkarların kişisel ve ideolojik çıkarların önüne geçmesi. Liyakat sahibi kişilerin yönetim mevkiinde olması ve daha pek çok önemli konu dururken, ne yazık ki milli eğitimimiz bu dönemde de dini vakıf ve cemaatlerle protokol imzalamakla meşgul.

Sözü 1926 yılı Milli Eğitim Bakanı Rahmetli M. Necati Beyin bir anısı ile bağlamak istiyorum. M. Necati Bey yeni yapılacak ortaöğretim öğretmen okulu için, o dönemin Maliye Bakanı Hasan Saka’ya gider, ek bütçe ister. Hasan Saka bütçe dışına çıkamayacağını devletin kuruş hesabı ile yürüdüğünü söyler. M. Necati Bey der ki “Ben Milli Eğitim Bakanıyım. Görevim okul açmaktır. Açamazsam ayrılırım, yapabilen gelir. Siz Maliye bakanısınız. Göreviniz para bulmaktır, bulamazsanız siz ayrılırsınız, bulabilen gelir.” Bu söz Hasan Saka’nın yüreğine oturur. Sonunda parayı bulur ve okul yapılır.

Sonuç olarak bize bir M. Necati Bey ve bir Hasan Saka lazım sanıyorum. Başarıyı yakalamak için.