Türkiye'de eğitim, özellikle de temel eğitim, oldum olası temel bir sorun olmuştur.

Ancak eğitimdeki sorun, gerçekten bir eğitim sorunu mudur, yoksa siyasi kimliklere yeni nesil yetiştirme sorunu mudur? Asıl sorulması ve de sorgulanması gereken işte budur diyebiliriz.

Aslında bu sorun:

-Cumhuriyetin kuruluşunda "Tevhid-i Tedrisat"a yani "Öğretim Birliği Yasası"na itirazla başladı.

-Köy Enstitüleri ve İmam Hatip kavgası ile su yüzüne çıktı.

- 8 yıllık temel eğitim ve (4+4+4) kavgası ile doruğa ulaştı.

Öyle ki, sınav sistemlerinin ve de katsayı tartışmalarının arkasındaki amaç bile bu kavganın günümüzdeki görüntüleri oldu.

Yani eğitim sistemindeki her türlü değişim, gerçek bir eğitim reformu değil bu kavganın eğitime yansımasıdır diyebiliriz.

* * *

Yunan filozofu Platon (İslam dünyasında adıyla Eflatun) eğitimi, "Bedene ve ruha mükemmellik vermek" olarak tanımlamıştı.

Tarihin en büyük hatiplerinden Romalı devlet adamı ve yazar olan Çiçero ise eğitimi, "çocuğu insan haline getiren sanat" olarak tanımlamıştı.

Ve Atatürk, eğitim için "Cehalete karşı yapılan en büyük savaştır" demişti.

Albert Einstein ise "Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır" demişti.

Böyle tanımlanmış ve de böyle denilmişti ama:

Bizde eğitim, ya egemen ideolojiyi savunan ya da egemen ideolojiye itiraz eden nesilleri yetiştiren bir uygulama olarak görüldü.

Nitekim 1940'lı yıllarda İmam Hatip ve Köy Enstitüsü ile başlayan ve bu güne kadar devam eden kavga, görünüşte eğitim kavgası idi ama aslında bir siyasi kavga olmuştu.

Bunun çok somut bir görüntüsü ise:

28 Şubat 1997'deki askeri müdahalenin ardından getirilen "8 yıllık kesintisiz eğitim" İmam Hatiplerin tasfiyesi olarak görülmüştü.

2012 yılında getirilen, 2012-2013 yılında uygulamaya geçilen (4+4+4) sistemi ise İmam Hatiplerin yeniden inşası olarak görüldü.

* * *

Günümüzde ise eğitim, bir yanıyla tamamen sınav sistemlerine hapsedilmiş diğer yanıyla ticari bir sektör olmuştur.

Her sınav sisteminin değişiminde önemli gerekçelerden birisi, okulun etkinliğini artırmak ve okul dışı kaynaklara talepleri azaltmak ya da yok etmek olmuştu.

Ama tam tersi oldu; her sınav sistemi değişikliği, okul dışı kaynaklara arayışı daha da artırdı. Özel okullar, dershane, etüt merkezi, özel kurslar, merdiven altı kurslar gibi...

Yani sistem paralı olmaya dönüşür ve de toplum buna alışır oldu.

Ayrıca, devlet okullarının bilgi öğretiminde yetersiz gibi görünüşü ve sınav sorularının dershane eksenli yapısı da okul dışı arayışları tetikleyen önemli bir etken olmuştu.

* * *

Ne yapılmalı?

-Öncelikle siyasetin eli eğitimden çekilmeli, okulları siyasetin arka bahçesi gibi görmek bırakılmalıdır.

-Her bakan değişiminde mutlak değişim olmalı gibi bir anlayış terkedilmelidir.

Daha açık bir ifadeyle, yapılan değişikliklerin hiçbiri ve hiçbir sınav sistemi eğitimcilerin içine sinmemiştir; bu da böyle bilinmelidir. Çünkü hiçbir değişiklik için eğitim camiasının onayı alınmamıştır. (Yarınki yazının konusu bu sınavlar olacaktır.)

Eğer ciddi bir eğitim reformu yapılacaksa eğitim politikaları bizzat eğitimcilere bırakılmalıdır. Devlet eğitimcisine güvenmelidir.

Çünkü bu ülkede, öğretmen kuruluşları ve 70'den fazla olan eğitim fakültelerindeki akademik birikim bu sorunu çözebilecek yetkinliktedir.