Yıllardır iki haftayı geçmiyordu yaz tatilimiz.

Geçen yıl da, işlerin yoğunluğundan, “ha bugün ha yarın” derken tatil yapamamıştık.

Bu kez, Ramazan Bayramı’nda kızımız ve damadımızla, dünürlerimizin Ayvalık’taki yazlığında buluşmamız gerekince, kullandığımız izin süresi üç haftaya çıktı. Bayram tatiliyle 24 gün kadar…

Dolayısıyla, kuzeyden güneye bir Ege turu oldu adeta tatilimiz.

Ege’nin sıcak günlerinde gittik, nispeten serinlediği günlerde dönüp referanduma yetiştik.

Gezi notlarımızın en sonunda söyleyeceğimizi baştan belirtelim:

Her köşesi ayrı bir cennet bu bölgemizin. En umulmadık yerinde inanılmaz güzellikler saklı.

Ama…

Yazlık furyasında, habire yok ediyoruz yeşil örtüyü; şeftali bahçelerini, zeytinlikleri…Pıtrak gibi her yıl biraz daha çoğaldığını hissediyorsunuz beton lekelerin. Kıyılar yazlık denizi adeta…Çoğunda da satılık ya da kiralık levhası. Çünkü, öyle çok ikinci konut üretildi ki son yıllarda. Üç-beş ayı yazlıkta geçirenler için neyse de, 15-20 günlük tatil için yazlık edinilmesi acaba ne kadar doğru? Sabit giderleri, bakımı-onarımıyla beş yıldızlı otel tatilinden pahalıya gelmiş olmuyor mu?

Devre tatil sistemi, bu bakımdan belki daha uygun. Belirli bir yeşil örtüyü betonlaştırmış oluyorsunuz ama, dönüşümlü olarak binlerce insan yararlanabiliyor böyle tesislerden. Oteller için de aynı durum söz konusu.

Yazlık, elbette bir ayrıcalığın ve konforun ifadesi ve her bir vatandaşımız bunu hak ediyor, ama Ege’nin verimli toprakları açısından o kadar büyük kayıp ki…

Keşke iç turizm hareketi başladığında, doğru bir planlamayı akıl edip, verimli tarım topraklarını korumakla insanlarımızın tatil gereksinimini karşılamak arasında akılcı bir dengeyi kurabilmiş olsaydık.

Gezi notlarımızı izleyenlerin anımsayacakları gibi, son yıllarda çıktığımız tatillerde, Kuşadası ile Akyaka’ya uğramadan geçmiyoruz.

Kuşadası’nda çok sevdiğimiz arkadaşlarımız var, Akyaka’da ise üstadımız Aydın (Kalelioğlu) Ağabeyimiz.

Bu yıl sözde Bodrum’a da gidecektik, ama bizim dışımızdaki nedenlerle program değişti.

İçimizden yalnızca Haydar Ali Öztaş Ağabeyimiz gitti Bodrum’a…Sonuçta da, söz verip gidemediğimiz için Ahmet Ahlatcı ve Niyazi Özmercan’la birlikte cezaya çarptırıldık eski Çorum Valimiz, Danıştay Üyesi, çok değerli dostumuz Atıl Üzelgün tarafından.

Sayın Üzelgün’ün Yalıkavak’taki yazlığına daha önce konuk olmuştuk.

Bir ay süresince beklediler bizi.

Ve tabii, nedenimiz ne olursa olsun cezayı da hak ettik.

Kuşadası’nda hemen tümü arkadaşımız olan Çorumluların kurdukları Dağarcık Sitesi’nde, Hatice-Mustafa Berçin dostlarımızın altlı-üstlü iki daireleri var ve bir daireyi konuklarına tahsis etme olanağına sahipler. Bahar aylarından itibaren de “Ne zaman geliyorsunuz?” diye aramaya başlıyorlar.

Bu kez Sezin-Haydar Ali Öztaş çifti de, Çeşme’den güneye doğru inerken bizimle birlikte Berçin’lerin konuğu oldular. Davutlar Milli Parkı’nda güzel bir günü paylaştık. Akşamları Kuşadası’nı gezdik.

Halil İbrahim Samgar ve Mustafa Özten dostlarımız birer akşam yemeğe aldılar. Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişi, merhum Rüştü Aksoy hocamızın damadı, Danıştay Genel Sekreter Yardımcısı Kalender Türeoğlu ile de bu vesileyle buluşmaktan mutluluk duyduk.

Şerife Aksoy, Halil İbrahim Samgar’ın ablası, dolayısıyla İlknur Türeoğlu da Samgar’ın yeğeni.

Kuşadası’na gidince, pek çok dostumuzla görüşme fırsatını buluyoruz. Bu kez denk geldi, uzun yıllardır görüşemediğimiz Serhat-Nazmi Küçük dostlarımızla da bir araya geldik.

Denize girdiğimiz yerde Dr. Ömer Akkaş’la karşılaşmamız da hoş bir rastlantıydı.

Kuşadası’nda pek çok yazlık siteleri kuran, “dostlarımızın dostu” müteahhit Veli Kayı ile de bir akşam yemeğini paylaştık.

Berçin’lerin ve Kuşadası’ndaki diğer dostlarımızın konukseverliklerini anlatacak ifade bulmak gerçekten güç. Bu hep böyle. Sağolsunlar.

(SÜRECEK)