Günlerini görmeyen kalmasın!

Bütün Dünya aynı virüsten kıvranırken ‘Bu da nereden çıktı?’ diyebiliriz. Dünyanın en kalabalık ülkesinde covit 19 adında bir virüs ortaya çıktı. Daha ne olduğu anlaşılmadan bütün Dünya’ya yayıldı. Her gün yüzlerce, belki binlerce insan ölüyor.

Günlerdir koronoyla yatıp, koronayla kalkıyoruz. Pencerelerden, balkonlardan sokakları gözlüyoruz. Komşuluklar bitti; arkadaşlıklar, akrabalıklar, hasta ziyaretleri tarih oldu. Virüs kendisine bulaşmasın diye telefonla bile tanıdıklar aranmaz oldu.

Biri çıkıyor virüsün yayılma kaynağı olarak altmışbeş yaşından büyük benim gibi ihtiyarları gösterdi. Düne kadar büyüklerine saygıda kusur etmeyenler bir anda aile büyüklerini de düşman olarak gördüler. Gençleri, çocukları da aynı illetten kaybetmeye başladık. Sonuçta insanlar kendi gölgesinden korkar oldu.

Bilge geçinenler sessiz kalamazdı. Birileri çıktı bu virüsü biyolojik saldırı olarak niteledi. Başka birileri ise cep telefonlarında Beş G olarak bilinen yeni teknolojinin neden olduğunu söyledi. Bazı ülkelerin yaşlı, hasta yurttaşlarından kurtulmak için çaba gösterdiğini öne sürüldü. Daha az emekli maaşı ödenecekti. Üretmeyen, sağlık giderleri yüksek olan hastalıklı insanların azalması devlet bütçesine olan yükü azaltacaktı!

Yeni teknoloji, insan emeğine gerek duymuyordu. Otomobiller, trenler sürücü olmadan yoluna devam edebiliyor. Robotların sayesinde binlerce fabrika işçisi işsiz kalmıştı. İşsizlik, açlık dev gibi büyüyen sorunlar oldu. Dünyanın sınırlı kaynakları, insanlardan kaynaklı sınırsız istekleri karşılamıyordu. O halde dünyada yaşayan insan sayısı bir milyar kişinin altına düşmeliydi!

Bu virüs bir başlangıçmış. Daha büyükleri gelecekmiş!

Gündem korona virüsü olduğuna göre hayal dünyası geniş olanlar dilediği yalanı uydurabilir. Teknolojinin yardımıyla internet ortamında yayınlar; bir anda yaygın olan deyimle internet fenomeni olabilir.

Yalanların müşterisi çok oluyor. Ticari şirketlerin piyasaya sunduğu ürünler bu kadar çok müşteri bulamıyor. Keşke yalana inananların binde biri kadar okuyup araştıran; doğruyu bulmaya çalışanlara inanmak isteselerdi.

İnsanların uykularını kaçıran virüs, bizleri o kadar çok etkiledi ki ömür boyu bu korkuyu aklımızdan çıkarmayacağız. Milattan önce (M.Ö.) Milattan sonra (M.S.) sözlerini unutup; Koronadan önce, Koronadan sonra deyimini kullanacağız.

Artık kimse Suriyeli kardeşlerimizi düşünmüyor. Hiçbir televizyon kanalı Suriyeli göçmenlere mikrofon uzatmıyor. Onlar, bu virüsten etkilenmiyorsa yapılacak küçük bir araştırma dünyanın kurtuluşunu sağlayabilir. Etkileniyorsa, bizim alacağımız her türlü önlem yetersiz kalır.

Koronadan önce herkes günlerini kutlardı. Babalar günü, öğretmenler günü saymakla bitmeyecek kadar gün vardı.

8 Nisan da Dünya Romanlar Günü imiş. Horladığımız, uzak durmaya çalıştığımız bu insanlar kendi günlerini kutladılar.

Çingeneler bütün Dünya’ya yayılmışlar. Her dönemde, her yörede horlanmışlar. ‘Çingene’yi padişah yapmışlar, gitmiş babasını doğramış’ sözleri yapılan yüzlerce hakaretten sadece birisidir.

Çingene olarak bildiğimiz insanlar, en zor koşullar altında bile mutlu olabildiler. Neşelerinden asla bir şey kaybetmediler. Her zaman gülüp eğlenmeyi, başkalarını mutlu etmeyi bildiler.

Çingeneler, kendilerini “Roman” olarak bilirler. Bir Çingene dilinde ‘roman’ sözcüğü ‘insan’ anlamına gelir. Çingenelerin “bizler insanız” sözlerini duymayız; anlamak istemeyiz.

Ara sıra farklı düşünen insanlar çıkabiliyor. Mersin Fotograf Derneği belgesel fotograf atölyesi farklı bir çalışmaya imza atmış. Fotograf sanatçısı Murat Çiçek’le birlikte bir çalışma yapmışlar. Mersin ilinin Turgut Reis Mahallesinde belgesel fotograf çekmişler. Onların dertlerini dinlemişler. Onları, onların dilinden dinlemişler. Sonuçta kaynak bilgilerle birlikte bir fotograf sergisi çıkmış.

Corona diğer adıyla Covid 19’un bütün Dünya’ya meydan okuduğu günlerde Romanları kim düşünür? Suriyeli kardeşlerimizi, Yemenli çocukları unuttuk.

Virüsten kurtulduğumuz günlerde çekeceğimiz sıkıntılar daha büyük olacakmış. Gıda sıkıntısı çekeceğiz. Sırada olabilecek başka virüslerden endişe duyacağız. En iyisi cep telefonumuzdan bilmem hangi numaraya bir SMS göndereceğiz. Kurtarmak istediğimizin adını açık seçik yazacağız. On lira gibi küçük bir miktarda para göndermeyi unutmayacağız. Unutmayalım ki Dünya bizim tapulu mülkümüz değil.

Bu günlerin yarınları da var. Bir şarkının dizlerinde yer alan en hakiki gerçek bu!