Gazanfer ERYÜKSEL: Roman yazımı diğer sanat dallarına göre çok daha fazla ritmik disiplin isteyen bir uğraş. Hem hekimliği hem de roman yazımını bir arada yürütmek ise zaman planlamasına özen göstermeyi zorunlu kılıyor. Anton Çehov, “Tıp nikâhlı karım, edebiyat metresim. Birine kızarsan geceyi öbürüyle geçiririm” der. Yaşar Kemal ise “Ben romanı kafamda bitiririm, sonra oturup yazarım” der. Roman üretim sürecinizi anlatır mısınız?

Fuat Kemal: Benim işim kolaydı. Hem roman yazıp hem de hekimlik yapamadım. Yani nikahlı karım varken metresim olmadı. Önce hekimlik icra ettim. Roman yazmaya hekimlikten emekli olduktan sonra ağırlık verdim. Demek ki her roman yazan hekim, bir Anton Çehov olamıyor.

Romanı ve öyküyü kafada bitirmek çok önemli. Konuyu, karakterleri, olay akış kronolojisini ve kurguyu düşüncemde tamamladıktan sonra yazmaya karar veriyorum. Yazmaya ise her bölüm için yeterince araştırma yaptıktan sonra başlıyorum. Her bölüm ve paragraf çok iyi bir ön hazırlık ve araştırma gerektiriyor. Romanda göç yolda düzülmüyor.

Gazanfer ERYÜKSEL: Cırnık Köprüsü adlı romanınızda hem doğa hem de “kırmızı Vosvos”un diğer kahramanlar gibi ete kemiğe büründüğünü görüyoruz. Doğa ve coğrafya da romana dahil, “Kırmızı Vosvos”, Düden Çayı ise sulama kanalıyla yarenlik ediyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Fuat Kemal: Yer, zaman ve kimi nesneler -Vosvos gibi, Köprü gibi, Düden Çayı gibi- aynı fotoğraf karesinde birleşince aralarında etkileşimin olması kaçınılmaz hale geliyor. Mekân ve zamanın yazıyla görselleştirerek romanı oluşturmaya çalışıyorum.

Gazanfer ERYÜKSEL: Her iki romanınızda da son dönemde yaşadığımız toplumsal ve bireysel dönüşüm veya dönüştürülmeyi de anlatıyorsunuz. Hastadan müşteriye dönüşen insanlar. Doktorlara ve sağlık çalışanlarına yapılan saldırılar… Bu değişim bir sonuç şüphesiz. Sizce sebepleri nelerdir?

Fuat Kemal: Sebeplere az önceki sorunuzun birisinde verdiğim yanıtta değindim. Yasalar, kurallar ve yapılması gerekenler, uygulanması mümkün olmayan niteliklerdeyse, ya da uygulanmazlarsa, etik değerler zarar görürse ve bu olumsuzluklar, “bir şey olmaz” diye geçiştirilirse çok geçmeden genel kabul görür ve günlük yaşamın bir parçası hâline gelir. Çözümsüz kalan ve ortada kendi hâline bırakılan sorunlar hava boşluğunda kaybolup gitmezler, günün birinde bir şekilde bu boşluk doldurulur.

Hekime “kapıya gelen her hastaya bakacaksın, hiçbir vatandaşım geri çevrilmeyecek” gibi gerçekleştirilmesi teorik olarak mümkün olmayan bir görev verilirse, insanımıza da “istediğin zaman istediğin hastane ve doktora gidebilirsin” denirse belki bir süre sorun yokmuş gibi algılanır. Doktor aldığı emri yerine getirir, gelen her hastaya bakar, bakamazsa bakarmış gibi yapar. Hasta, muayene bile olmadan eline tutuşturulan tahlil istem kağıdı veya reçeteyle kapının önünde bulur kendisini. Sistem çalışmıştır, fakat beklenen hizmet verilmemiştir, üstelik bu sisteme zamanla alışılır. Fakat er veya geç kesinlikle çatışmalar ortaya çıkacaktır. Söz verilen sağlık hizmeti aksayınca hasta çözümü kendisi bulur, suçu ve suçluyu belirler, cezayı keser ve anında uygular. (Jinekolog s.110) Sağlık çalışanlarına yapılan saldırıların temelinde yatan neden, hasta ve sağlık personelini karşı karşıya getiren sistemle birlikte uygulamalara alışılarak sessizce kabullenilmesidir. Yeni düzenlemeler ve uygulamaların bilimsel temellere dayanarak değil de anlık popülist nedenlerle yapılmasına devam edildiği sürece, değişimin olumsuz sonuçlarını görmeye devam edeceğiz.

Gazanfer ERYÜKSEL: Dünyanın Kovit 19 denilen bir sıkıntıyla cebelleştiği şu günlerde insanlar evlerine kapanarak veya kapatılarak zor günler yaşıyorlar. Bu zor günlerde acaba tezgâhta yeni üretim olarak neler var, diye sorsam?

Fuat Kemal: Zor günlerde yaşım gereği ben de evde kapalıyım. Bu kez, kafamda şekillendirdiğim, kurguladığım ve bir bakıma bitirdiğim öykülerimi yazıya döküyorum.

Meraklısı için ek: Fuat Kemal (Dr. Fuat Kıvran) kimdir?

1951 yılında Antalya/İbradı’da doğdu. Hacettepe Tıp Fakültesi’nin 1975 yılı mezunudur. 1976-1983 yılları arasında Almanya’da yaşadı. 1983’de Türkiye’ye döndü ve 2016 yılına kadar Kadın hastalıkları ve Doğum Uzmanı olarak çalıştı. Antalya bölgesinin tanıtımını yapan dergilerde ve yerel gazetelerde yazdı. “Antalya Bir Kentin Portresi” adlı referans kitabın yazarlarındandır.