Sonra kaderi olaylarda da kişisel ve toplumsal irade, sorumluluk esastır. Yani tedbir ve temkin, ihtiyatlı olmak şarttır. Örnek 100 km hızla gidilmesi gereken bir yolda 150 km hızla gidersen kaza yapma olasılığı artar. Eh benim kaderim böyle imiş demek, kader değildir. Kader kulun hür iradesi dışında tecelli eden olaylardır. Ne ise, konuyu uzattık, esas mevzumuza geçelim.

KADERİMİZİ GELECEĞİMİZİ BİLMEMEK BİZİM HAYRIMIZADIR

Buna dair bir hikaye: Olay Hz. Süleyman’a veya Allah dostu bir evliyaya dayandırılır. Hz. Süleyman A.S., Kur’an’da Nemil suresinde uzun uzun anlatıldığına göre; bütün hayvanatın, doğadaki varlıkların, cinlerin ve insan cinsinin bütün lisanlarını biliyordu. Gizli işlenmiş hadisleri bu yöntemle ispat edip hüküm veriyordu.

Hz. Süleyman’ın bu üstün özelliğini bilen meraklı bir kişi, Hz. Süleyman’a veya arif bir evliyaya müracaat ediyor. Ne olur bana hayvanatın dilini öğret diyor. Arif kişi veya Hz .Süleyman bunun mümkün ve caiz olmadığını defaatle söyledi ise de, meraklı kişi işin peşini bırakmıyor. Hz. Süleyman’dan kendisine hayvanların dillerini öğretmesinde ısrar ediyor. Hiçbir nasihat dinlemiyor. Bu işin sonundaki zararı anlamıyor. Cenab-ı Hakk’ın izni ile geçici bir zaman için Hz. Süleyman bu zata hayvanatın dilini öğretiyor ve oradan ayrılıyor. Daha kapıya çıkar çıkmaz, çevredeki horoz, tavuk, kuş, böcek, karınca vs gibi hayvanların konuşmalarına kulak veriyor. Daha evine varmadan bu lüzumsuz merakının başına bir felaket getireceğinin farkına varıyor. Hayvanları dinlemekten 5 dakikalık yolu bir saatte alabiliyor. Derken evine geliyor. Aslında malı, mülkü, hayvanları, davarı, sığırı, tavukları, köpekleri, hizmetçileri, çalışanları olan belli başlı bir kişi adamın hayata bakışı şaşar.

Bir aralık tavuklarına yem vermek için bahçeye iner. Tavuklarını yemler. Buğdayın yanısıra bir de ekmek kırıntıları atar onlara. Orada bulunan köpek, horozun yediği ekmeği kapar. Horozla köpek konuşurlar; o da onları dinler.

Horoz, köpeğe: Bu ufak ekmek kırıntıları bizim hakkımız. Sen daha büyüklerine layıksın.

Köpek: Daha büyüğü var mı ki, onu yiyeyim?

Horoz: Sabret. Yarın efendimizin çok sevdiği inek sahibimizin haberi olmadan ölecek. Derisini alırlar, etini atarlar. Yarın bayram edersin. Sabret hakkını bekle, yarın senin bayramın der.

Bu durumu dinleyen adam, “buna bir çare” dedi. “Hah, aklıma geldi. Ben bu ineği pazarda satarsam bu zarardan kurtulurum.”

Yine yanlış bir yol seçti. Götürüp ineği pazarda sattı. Güya ferahladı.

Ertesi gün, horozun konuşmalarını dinlemeye koyuldu.

Köpek: Hani bugün inek ölecekti. Adam ineği satmış. Hani bayram edecektik. İnsanların yalancıları ve sahtekârlarını biliyorduk ama hayvanların yalancılığını da sende gördük, diyerek horoza çıkıştı.

Horoz: Ben yalan söylemiyorum. Sahibimiz hile yapıyor, kurnazlık ediyor. Yarın da ağanın çok sevdiği ve beslediği kıratı ölecek. O sana haftalarca yeter. Sabıra devam et, dedi.

Bu durumu hayvanları gizli dinleyen ağa duydu. (Hani hayvanların dilini lisanını Hz. Süleyman’dan öğrenmişti ya) hayvanların sahibi bu söze çok üzüldü ve çok değerli olan atını da pazara götürüp sattı. Güya bir zarardan daha kurtulmuştu.

Bu durumu öğrenen köpek, horoza öfkesini kustu. Bize atılan ekmekleri size yedirmem. Hani at ölecekti. Adam onu da satmış. Biz yine ekmek kırıntılarına talime devam…Ete kemiğe olan hasretimiz devam ediyor, horoz efendi bizi yine avuttun, demiş.

Horoz, köpeğe hitaben; köpek kardeş, ben seni kandırmıyorum. Fakat bunda bir iş var. Sahibimiz kurnazlık yapıp seni etten mahrum ediyor, hayvanlarını satıyor. Ama bu sefer ne yapacak?

Köpek horoza, neyi ne yapacak, diyor.

Yarın ağanın kendisi ölecek, ağanın ölümü ile halka 3-7-40 ziyafetleri, can yemekleri verilecek. Mevlitler, hatimler okutulacak, sofralar kurulacak. Böylece senin de bizim de mahrumiyetimiz son bulacak. Merak etme bu sefer kurtuluş yok, demiş.

Zavallı ağa bu söyleyişi duyar duymaz deliye dönmüş, şaşırmış. Ölümden kurtuluş yok, hiçbir tedbir ölümü durduramaz. Ah ecel, bir saniye geri gelmez, ileri de gitmez. Komşu Hz. Süleyman’a medet, imdat, bu duruma çare demiş. Ama nafile. Hz. Süleyman; tevbe ve istiğfar et, bari günahlarından kurtul. Sen kaderini geleceğini bilmek istedin. Allah’ın iradesine karşı geldin. İnsanların kaderlerini bilmeleri, insanlar için hayırlı olsaydı, ulu Allah buna müsaade ederdi. Onun için gayba -bilinmeyene- bu yüzden farzdır. Kadere iman esastır. Sen hayvanların dilini öğrenmekle hata ettin ve onu kötüye kullandın. Öleceğini öğrendiğin hayvanlarını götürdün sattın. Günaha girdin. Güya akıllılık ettin. Büyük bir ahmaklığa düştün. Ölümden kurtulan bir fert duydun mu? Yüce Allah hayyül kayyumdur. Gerisi herşey ölümdür. Git imanını tazele, ölümünü bekle ve aleme de ibret ol, dedi.

*

Cenab-ı Hakk’ın insanlığa en büyük lütuflarından birisi de şüphe yok ki kader olaylarını bizlerden gizlemesidir; kadere ve şerrin Allah’ın kudretinde olduğuna iman edilmesidir. Eğer böyle olmasaydı, insanlar kimse kimsenin yanına varamaz, herkes başkalarının kendisi hakkında neler düşündüğünü bildiği için iki kişinin biraraya gelmesi mümkün olamazdı. Yarın Ankara yolunda trafik kazasında öleceğini bilen insan nasıl yola çıkardı. Nasıl iş görürdü. Sosyal, ekonomik, hak hukuk, beşeri münasebetler sıfır olurdu ve hayat felç olur, yaşanmazdı. Görüyoruz ki kaderin gizlenmesi yaşamın ana şartı. Hiç kimse bunun farkında değil. Herkes kerameti, iyiliği, yardımı ve herşeyi başkasından bekliyor. Yiyim, içiyim, yatıyım, çalışmayım, hastalanmayıp elem keder çekmeyim, yaşlanmayım vs istiyor. Bunların tamamı ilahi iradeye Allah’ın ve doğanın kanunlarına zıt işlerdir. İnsanın yaratılış gayesine ve Allah’ın rızasına ters işlerdir. Hareket (devamlı çalışmak) kainatın esasıdır. Durağanlık, atalet ölümdür. Tembellik çöküş ve çürümeye götüren yoldur. Gaybı bilmek ancak Allah’a mahsustur. Ulu Allah mucize olarak (çok az kere gerektiği şart olunca) peygamberlerine, kerameti de veli kullarına verebilir. Hele bu asırda peygamber olmadığına göre kimseden mucize beklemek hayaldir. En büyük mucize günümüzde yüksek teknolojiyi yakalamaktır. Bu ise ancak ve ancak sistematik bir usulle gece-gündüz çalışmakla olmaktadır. Kendi gayretin, başkalarının bize yönelik keramet ve iyiliklerinden bin kat daha üstündür. Düşünme, kaderine ne olursa olsun, sen varsa kaderinin olumsuzluklarına karşı neticeyi Allah’tan bekleyerek çalış. Yine çalış. Çünkü Allah emekleri asla zayi etmez. Ayettir.

(SÜRECEK)