Ulu Önder Atatürk, ülkenin kurtarılıp Cumhuriyetin kuruluşundan (29 Ekim 1923) sonra “Asıl savaş şimdi başlıyor” diyerek ulusumuzun “Top yekün eğitimini” hedeflemişti.

Başlattığı bir yığın yeniliklerin ve devrimlerin başında dünya da bir ikinci örneği daha olmayan “Harf Devrimi” geliyordu. (3 Kasım 1928) Yüzyıllardır kullanılan Arap Abecesi bırakılmış, Batı dünyasının kullandığı Latin Abecesi’nden de yararlanılarak, 29 harften oluşan yeni Türk Abecesi oluşturulmuş ve kabul edilmişti.

Ardından tüm ülkede Ulus Okulları açılmış, yoğun bir “Okuma-Yazma Seferberliği” başlatılmıştı. Atatürk, Başöğretmen sıfatıyla halkına karatahta başında okuma-yazma öğretmenin de öncülüğünü yapmıştı. O yıllarda 13 milyon olan ülke nüfusunun yarım milyonu, 6 ay gibi kısa bir süre içinde yeni Türk harfleriyle okuma yazma öğrenmişti.

Bundan sonra Cumhuriyet Devrimleri birbirini izledi. Özellikle bunların dördü, birbirini bütünleyen “Atatürk’ün Devrim Kurumları”ydı. “Türk Tarih Kurumu”, (21 Nisan 1931) “Halkevleri”, (19 Şubat 1932) “Türk Dil Kurumu”, (12 Temmuz 1932) ve plan ve projesine Atatürk zamanında başlanan ve O’nun ölümünden (10 Kasım 1938) bir buçuk yıl sonra dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı TONGUÇ ikilisince yaşama geçirilen “Köy Enstitüleri”ydi. (17 Nisan 1940) Bu kurumlar ülkemizi kalkındırıp uygarlığa ve çağdaşlığa ulaştıracaktı.

TÜRK DİL BAYRAMI

Atatürk; “Türk milletinin dili Türkçedir” dedikten sonra şöyle sürdürür. “Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay öğrenilip en kolay konuşulan bir dildir. Türk dili Türk ulusu için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk Ulusu geçirdiği sayısız tehlikeli felaketler içinde ahlakının, geleneklerinin, anılarının, çıkarlarının kısaca bugün kendi ulusunu ulus yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu” söyledikten sonra, “Türk dili Türk ulusunun yüreğidir, belleğidir.” Demiştir.

Ulusal kültürün geliştirilmesi için ulusu oluşturan kişiler arasında konuşulan dilin sade, anlaşılır ve zengin olması gerektiğine inanan Atatürk, Türk dilinin yabancı sözcük ve kuralların istilasından kurtarılıp ulusal ve çağdaş bir dil haline getirilmesi amacıyla 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni (Türk Dil Kurumu) kurmuştur. 26 Eylül 1932’de İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda toplanan Birinci Türk Dil Kurultayına çok sayıda bilim adamı, yazar, öğretmen, gazeteci, sanatçı ve devlet adamı katılmış, Atatürk, kurultayı baştan sona kadar izlemiştir.

Türk Dil Kurultayı’nın toplandığı tarih olan 26 Eylül, ülkemizde Türk Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır.

Bilindiği gibi dil, hem başlıca düşün, düşünüş, düşün üretme aracı, hem de oluşturulan düşün ürünlerini taşıyan, gerekli yerlere ulaştıran, gerektiğinde biriktirilmesine depolanmasına yarayan başlıca taşıyıcıdır. Onun için atalarımız, “söz uçar yazı kalır” demişlerdir..

Şair yazar Bedri Rahmi Eyüboğlu bir şiirinde,

Ana dilin

Elin ayağın kadar senin

Ana sütü gibi tatlı

Ana sütü gibi bedava

Nenniler, masallar, küfürler de caba der.

Fazıl Hüsnü Dağlarca ise,

Türkçem Benim Ses Bayrağım” başlıklı uzun şiirinin son bölümünde

Seslenir seni bana "ova"m, "dağ"ım,

Nere gitsem bulur beni arınmış.

Bir çağ ki akar ötelere,

Bir ak.. ki yüce atalar, bir al.. ki ulu oğullar,

Türkçem, benim ses bayrağım.

diye seslenir.

PEKİ, KÜLTÜR NEDİR ?

Türkiye Cumhuriyetini temeli kültürdür” diyen Atatürk; milletlerin doğuşu, sürekliliği, bağımsızlığı ve yükselişi ile dil arasındaki bağı çok iyi gördüğü içindir ki dili, siyasal bağımsızlığın bir parçası sayar. Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için bütün devlet kuruluşlarının dikkatli ve ilgili olmasını istemiştir.

Bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününe kültür denir. Kültür, bir toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar. Kültür, toplumun yaşayış ve düşünüş tarzıdır.

Geçmişten geleceğe bütün kültür ve uygarlık ürünleri zaman içinde nerede, nasıl ne ile ve ne için üretildikleri bize dil aracılığıyla gelir ulaşır. Biz anadil dediğimiz hazır bir sürecin içine doğarız. Bizden önceki atalarımızın kültür ve uygarlık alanında yaptıkları aşamaları, ürettikleri değerleri, maddi ve manevi değer yargılarını önümüzde hazır buluruz.

Yusuf Has Hacip 1070 yılında, yani bundan tam 949 yıl önce Kutadgu Bilig, adlı bir eser yazar. Kutadgu Bilig, sözcük anlamı ile “Mutlu Olma Bilgisi” demektir. Birçok yönden Türk Edebiyatı için ilklerden olmuştur.

Kutadgu Bilik de bilgi, dil ve us üçlemesi at başıdır. Yusuf Has Hacip, usun süsü dil, dilin süsü sözdür der.

Sonra dilin işlevini şöyle tanımlar.

Usun, bilginin ileteni dildir.

Anlayış kuran, bilgi biriktiren dildir.

Dil değer buldurur, dil değer düşürür, kelle vurdurur.

Bunca övüp bunca yerdiğim dili sana anlatmaktır dileğim, der.

(Sürecek)