“Olmaz, olmaz demeyin.

Olmaz, olmazmış!”

‘Bir türlü inanamıyorum. Gözlerimle görmesem inanamazdım.’ Doğru olduğunu anlamak için kendimizi zorlarız. Kırk yıl düşünmüş olsak aklımıza gelmeyecek sürprizlerle karşılaştığımızda ilk tepkilerimiz bunlar olur.

İlk duyduğumuzda fıkra gibi olduğunu düşünürüz. Kimi zaman Nasrettin hocayı, kimi zaman Aziz Nesin’i anımsarız. Elbette her zaman gülümseyecek, kahkaha atacak sözler duymayız. Bazen öyle sözler duyarız ki insan olduğumuzdan utanırız.

İnanmak istemeyen inanmaz. Biri tutmuş toprağa düşen yağmur miktarını ölçmek için boş alana kovalar yerleştirmiş. Yoldan geçenlerin hayırseverliği tutmuş. Kapların içindeki su miktarını artırmak için katkıda bulunmuş!

Özel, resmi fark etmiyor. Kimi hizmet üretir; kimi farklı ürünler üretir. Çalışmaların yürütülebilmesi için farklı mesleklerde elemanlar çalışır. Kurum yetkilileri karar alırken sadece çalışanların görüşlerini yeterli görmez. Kurum dışında başka görüşlerin yönetime ulaşması, çalışanların yanı sıra yurttaşların da güven duymalarını sağlar.

Kurumların üst düzey yöneticileri, ülkeleri yöneten devlet büyükleri birden çok kaynaktan bilgi toplamaya özen gösterir. Osmanlı padişahları tebdili kıyafet denilen giyimlerle sokaklara çıkarmış. Yurttaşların tepkilerini dinler, yönetimin eksiklerini, hatalarını onlardan duymak istermiş.

Günümüzde dilek ve şikayet kutuları da aynı amaca hizmet eder. Genelde bu tür kutuların yanında kağıt kalem bulunur. Dileyen isteklerini, eleştirilerini yazar. Yazılanları okuyan mutlaka birileri çıkar.

Dilek ve şikayet kutularının içine bozuk (metal) para atılacağı kimin aklına gelir? Birisi çıkmış genelde bir hayvanın adıyla bilinen şakayı yapmış. Onun yolundan gidenler olmuş. Bağış kutusu olarak oraya yerleştirilmiş olsaydı, kullanılmayan bozuk paraların yanı sıra başka şeyler atılırdı. Belki hayır yapmak isteyenler çıkardı.

Biz de elimizi açalım: Allah rızası için bir dilek verin. Şikayetleriniz de kabul edilir!

İşe yarar mı? Elini cebine atanlar çıkar mı?