Hüseyin Aygün bu dönemin CHP Tunceli milletvekili. 10 Kasım 2011 günü Zaman gazetesinde kendisiyle yapılan bir söyleşi yayınlandı. Bu söyleşide öyle bir laf etti ki, yer yerinden oynadı.

Türkiye'nin sağının da solunun da kimyası bozuldu!

Resmi ideolojiden beslenen siyasetlerin, ezberlettirilmiş tarih bilgileriyle tarihini bilenlerin, Kemalizm'i tutsak edenlerin, Kemalizm'den beslenenlerin kimyası bozuldu.

Elbette bir de bunun karşıtı oluştu:

Cumhuriyetle hesaplaşmak isteyenler, cumhuriyetle barışamamış olanlar adeta bir malzeme bulur oldu.

Atatürk'le barışık olmayanlar da ellerinde büyük bir fırsat yakalamış gibi oldu.

Peki, ne demişti Hüseyin Aygün? "Dersim katliamının sorumlusu devlet ve CHP'dir. Atatürk'te bu olaylardan haberdardır."

Oysaki o gün Dersim (Tunceli) olayı bir devlet politikasıydı. Yapılan askeri operasyon, devleti yönetenlerin, silahlı ve silahsız tüm güçlerin ortak bir politikasıydı.

İktidarda CHP'nin olması bir şey ifade etmezdi. Zaten tek parti vardı. Türkiye'nin siyasetle uğraşan sağcısı da, solcusu da; Alevi'si de, Sünni'si de; Türk'ü de, Kürt'ü de CHP üyesiydi. Celal Bayar da, Adnan Menderes de bu partinin üyesiydi.

Menderes parti müfettişi, Celal Bayar CHP milletvekiliydi. Üstelik Celal Bayar, 27 Ekim 1937 - 25 Ocak 1939 arasında başbakandı. Birinci Tunceli harekâtı İnönü döneminde, İkinci ve üçüncü Tunceli harekâtları Bayar döneminde olmuştu.

O gün Dersim operasyonuna kim itiraz etti ki operasyondaki yaşanan facia, bu günkü CHP'ye karşı siyasi bir araç olarak kullanılsın. Niçin faturası Kılıçdaroğlu'nun şahsında bu günkü CHP'ye kesilsin?

CHP'ye gelince, cumhuriyet kurulduğundan bu yana hiç mi hata yapılmadı? Halka karşı hiç mi suç işlenmedi? Yani tek parti dönemi bir "Asr-ı Saadet" mi ki, konu bu döneme gelince konuşmaktan kaçınılsın?

Elbette yeni kurulan bir devletin, yeni bir ulus yaratmak felsefesiyle hareket eden bir siyasetin yanlışları olmuştur. Ve bu gün, Dersim'de yaşanmış büyük acıyı Türkiye'nin sağı da solu da kabul etmektedir.

Dersim'deki bazı aşiretlerin merkezi otoriteye baş eğmemesi, suç işlemiş olması ya da olmaması ayrı bir konudur. Ama çoluk-çocuk, kadın-kız, genç-ihtiyar, suçlu-suçsuz demeden on binlerce insanın katledilmesi, yani imha edilmesi, bu ülkenin tarihinde saklanacak bir konu mu olmalı?

Türk siyasi hayatının önemli bir figürü, Dış İşleri Bakanlığı, Cumhuriyet Senatosu Başkanlığı, Cumhurbaşkanı vekilliği yapmış ve o dönemin Malatya Emniyet Müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil, "mağaralara sığınmış halka zehirli gaz kullanıldığını" söylüyor.

Türk sağının büyük Şairi Necip Fazıl Kısakürek ise "yaşanan bu facianın, tarihte benzeri gösterilemez" diyor.

Kerbelâ faciasının acısı, nasıl tüm Müslümanların özellikle de Alevilerin yüreğinde yaşıyorsa, Dersim faciası da tüm Tuncelilerin ve bu halkın yüreğinde yaşayan bir acıdır.

Dersim olayına Atatürk'e dokunur, Atatürk karşıtlarının elinde bir silah olur gibi kuruntularla bakılmamalıdır. Atatürk bu şekilde de savunulmamalıdır.

Niçin Dersim olayının yüzleşmesi Atatürk'ü yıpratsın. Eğer öyle olsaydı, bu gün Tunceli halkı CHP'ye oy verir miydi? Tunceli'nin cem evlerinde Hz. Ali'nin, Hacı Bektaşî Veli'nin resimlerinin yanına Atatürk'ün resmi asılır mıydı?

İşte bu mantık ve bu yaklaşım tarzı ile Türkiye'de darbeler de tartışılamaz oldu. Ordu yıpranır denildi. Ve darbeciler de bu tip bakışın arkasına gizlenir oldu.

Artık şu bir gerçektir ki, geçmişini yargılayamayan, geçmişiyle yüzleşemeyen, halkından bir özür bile dileyemeyen siyasetler ve de devlet, halkıyla barışık olamaz. Toplumsal barışa bir katkı sağlayamaz.

Nitekim siyaseten kendini tutsak etmiş, geçmişiyle yüzleşememiş ve bu günki söylemleriyle bazı siyasetler Akdeniz ve Ege sahillerine sıkışmış, Malatya'dan öbür tarafta yani Türkiye'nin üçte birinde yok denecek duruma gelmiştir. Aslında bu durum Türkiye siyaseti için çok da vahim bir durumdur.

İstemeden de olsa, kasıtlı da olsa gündeme getirilmiş Dersim olayı, özellikle CHP'nin doğuya açılımı için bir fırsat olarak değerlendirilmeliydi. Tek Parti döneminde olmuş bir olayın suçlusu görünmeyi üzerinden atmalıydı. Çorum, Maraş, Sivas olaylarıyla da yüzleşmenin yolunu açmalıydı.

Bu gün Sayın Başbakan Erdoğan devlet adına Dersim(Tunceli) halkından özür dilemektedir. Ancak seçim konuşmalarında Kılıçdaroğlu'na karşı sürekli Alevilik ve Kürtlük vurgusu yapmış olması, Dersim yaklaşımına, elbette biraz kuşkuyla bakılmasına neden olmuştur.

Ama yine de devlet adına özür dilenmesi çok önemlidir. Bu bir tabunun yıkılmaya başladığını gösterir. Bir ölçüde devletin Tunceli halkına bir el uzatmasıdır.

Zaten Dersim olayı bir devlet politikasıydı. Özür dilenmesi gerekiyorsa devlet dilemeliydi. Yapılması gereken bu idi. işte CHP bunu söylemeliydi.

Atatürk yıpranır kuruntusunun arkasına saklanılmamalıydı. Ve emin olunmalıydı ki, Dersim olayı ile yüzleşmek Atatürk'ü yıpratamaz ve bu halkın gönlünden uzaklaştıramaz.

Çünkü bu halkın, ülkenin kurucusuna sevgisi ve saygısı yüksektir. Bu, Türkiye'nin doğusunda da böyledir, batısında da böyledir, ortasında da böyledir.