“Deprem değil, binalar öldürür.”

Unutanlar mutlaka anımsamıştır. Marmara Bölgemizde meydana gelen en uzun süreli, en yıkıcı depremi unutmak mümkün değil! Bilim insanları depremin ne zaman olacağını henüz çözemediler. Yapılan araştırmalar meyvesini mutlaka verecek.

Depremler hiç beklemediğimiz bir anda başlıyor. Saniyeler süren zaman dilimi içinde geriye dönülmez acılar bırakıp gidiyor. Ateş, sadece düştüğü yeri yakıyor. Uzmanlara göre depremler durduğunda dünyada yaşam duracak. Dünyayı terk edip başka bir gezegene yerleşmediğimiz sürece depremlerle birlikte yaşayacağız.

Marmara depremini anımsayanların aklına öncelikle kaybettiğimiz insanlar gelecek. Yakınlarını kaybedenlerin acıları tazelenecek. Diğerleri ise sadece üzülecek. Kendi ailesinden birilerini kaybetmeyenlerin içinden kendilerini çok şanslı görenler çıkacak.

Marmara depremi, yapılan hataların bedelini bizlere en ağır şekilde ödetti. Çürük binalar, yanlış alanlardaki yerleşim yerleri, denizlerden (ç)alınan alanlar, insan kaybının en fazla olduğu yerlerdi!

Yaşanan acılar, deprem sonrasında günlerce televizyon kanallarında yer aldı. Canlı yayınlarda toprak altından çıkarılan her canlı için birlikte sevindik. Dünyanın farklı ülkelerinden gelen yardım yapma istekleri bizleri onurlandırdı. Ümitlerimiz kesilmeye başladığında yıkılan binalardan sadece cansız bedenler çıkarıldı.

Televizyonlarda haber bültenlerinin yerini tartışma programları almaya başladı. Uzmanlar konuşmacı olarak çağrıldı. Dikkatimi çeken bir ayrıntı aslında çok ta hoş değildi. Televizyon kanalları, reyting denilen izleyici sayısını artırmak için çaba gösteriyordu. Deprem konusunda uzman olanlar konuşmak yerine susmak zorunda kalıyordu. Onların yerine ünlü sanatçı olmadan inşaatlarda amele olarak çalışanlar konuşuyordu. Onlarla aynı seviyede eğitim alanlar, uzmanlara ağzının payını veriyordu!

Bir farklı olay yaşandı: Ahmet Mete Işıkara adında bir uzman bizim anlayacağımız bir dille deprem gerçeğini bizlere anlattı. Öğrenmek için çaba gösteren çocuklarımız onu can kulağıyla dinliyordu. Onun adı Deprem Dede oldu. Bilimin önemini kavrayan gelecek kuşaklarımız, ülkemizin geleceğini şekillendirecekti. Bizlerin yaptığı hataları yapmayacaktı.

Fırsatları sadece kendi çıkarları için değerlendirmesini bilenler elbette boş duramazdı. Torun-torba sahibi, yaşlılığın getirdiği hastalıklarla uğraşan sayın Işıkara’ya yeni bir sıfat verildi. Birileri çıkıp onu ülkemizin en seksi erkeği seçti. Bu kararı hangi deneyimlere dayanarak verdi; onu bilemiyorum.

Ancak doğru bilgiyi asıl kaynağından öğrenmek isteyenlerin önüne Çin Seddi gibi aşılması çok zor bir set çekildi. İnsanlarımız bilinçli bir şekilde bilimden uzaklaştırıldı. Birileri cahil insanlardan değil, okumuş insanlardan korkmaya başladı.

Uzmanlar boş durmadı. Kendi uzmanlık alanlarında konuştular. Konferanslar düzenlendi. Paneller yapıldı. Makaleler yazıldı. Kitaplar basıldı.

Gün geldi yeniden deprem oldu. Başkalarını suçlamak çok kolaydır. Önce kendimize soralım: bizler ne zaman uzmanlara danışarak hangi adımları attık? Bilim insanlarına ne kadar değer verdik?

Uzun lafın kısası bizler ne zaman geçmişten ders alıp bilimin gösterdiği yolda geleceğimizi şekillendireceğiz?