Almanya Cumhurbaşkanı sormuş Evren Paşa’ya, “Hattuşa kazıları nasıl gidiyor?” diye.

Bizimki apışıp kalmış; Hattuşa nere, kazı ne kazısı?...

Alman Arkeoloji Enstitüsü yürütüyor ya kazıları…

Sonradan yanındakilere itiraf etmiş mahcubiyetini.

Onun üzerine geldiydi Boğazkale’ye.

 

Şimdi “belde” olan Yekbas köyünden geçerken de, “Bu ne biçim isim, Yekbas, tekbas!” diye tepki koyduydu.

Durumdan vazife çıkaran yalakalar da, kasabanın adını “Evren” diye değiştirdiydi.

Devir değişti, saltanat mührü başkalarının eline geçti.

Şimdi 12 Eylül’e, Kenan Evren’e atış serbest ya…12 Eylül’ün 1982 Anayasası’na göbek ata ata “evet” oyu verenler bile değme “demokrat” kesildi; küfrü basıyor o döneme, o dönemin egemenlerine.

Eeee…Yeniden “durumdan vazife çıkarma” zamanı değil mi?

*     *     *

12 Eylül tarafından silindir gibi ezilmiş, ama yine de eğilip bükülmeden 12 Eylül’e karşı duruşunu bozmamış, Anayasası’na da gerine gerine “hayır” oyu vermiş geçmişin solcuları, bugünün statükocuları (!), “Yiğitlik zamanında gerek” diye geçiriyorlar mıdır acaba içlerinden?

*     *     *

“Ergenekon” davası sanıklarından bir avukatın ofisi aranırken, yanında çalışan bayan avukattan çay istenmiş, o sırada da suç unsuru taşıyan DVD yerleştirilivermiş…

Eskiden “kötü polis”, suçlamak istediği adamın cebine uyuşturucu koyardı.

Değişen teknolojiye uyum süper !

*     *     *

Tribünler “Seba gitsin, Ahmet Dursun” diye bağırtıldı.

Seba gitti, Serdar Bilgili, ardından Yıldırım Demirören geldi.

Onlarla birlikte para da geldi, ama Beşiktaş’ı Beşiktaş yapan değerler de bacadan uçup gitti.

Beşiktaş, altyapısına dayanan, yerli gençleri Türk futboluna kazandıran, disiplinli, özverili bir “kolej takımı”ydı eskiden.

Transferde bol para harcamayı marifet sanan başka “büyük”lere özendi ve ipin ucunu kaçırdı.

Sorun, ne Schuster’in ukalâlıkları, takım tertibi saçmalıkları, oyunu okuma yetersizlikleri, ne Almeida’nın avanakça kaçırdığı gol, ne de Ferrari’nin takımı yakan dirseği…

Sorun, Beşiktaş’ın ilkelerinden uzaklaşması; büyük paralar verip getirdiği yabancı futbolculardan, üste yine büyük paralar verip kurtulma ve ünlü hocalara yüklü tazminatlar ödeme yoluyla borç batağına sürüklenmesi, en büyük alacaklı Başkan’ın boyunduruğu altına girmesi.

Beşiktaş’tan yola çıkarak, Türk futbolunun son milli maçta gözler önüne serilen hal-i pür melâline de şöyle bir değinmek gerekirse; ciddi bir gerileme devrine girildiği gerçeğini kimse inkâr edemez.

“Niye”sini yine Beşiktaş örneği üzerinden değerlendirebiliriz.

Beşiktaş’ın 10 yabancı futbolcusu var. Bunlardan 8’i maç kadrosuna alınabiliyor, 6’sı sahada yer alabiliyor. İki de “devşirme” var…Geriye kalıyor üç yerli…

İlk onbirleri yabancıların istila ettiği bir ligde, milli takıma yerli futbolcu bulmak kolay mı?

Tehlike çanları çoktan beri çalıyor.

Biliyorsunuz, “İdare-i maslahatçılar devrim yapamaz”…

Zaman, “radikal karar” zamanı…