18 Temmuz tarihli "12 Eylül'den 15 Temmuz Darbe Girişimine" başlıklı yazımın sonunu "Yine de diyebiliriz ki, göreceli de olsa darbe ve darbe girişimlerine karşı siyasal ve toplumsal bir konsensüs, bu ülke için olumlu bir görüntüdür" diye bağlamıştım.
Öyle ki:
-Meclis bombalanırken, iktidar ve muhalefet milletvekillerinin mecliste nöbet tutarak darbeye karşı dik durması...
-İktidarın, silahı görünce şapkasını alıp gitmemesi...
-İlk kez darbeye karşı halkın sokağa çıkarak direnme hakkını kullanması...
-İktidar ve muhalefet partilerinin darbeye karşı ortak bir bildiri imzalayarak "Milletimiz, bütün dünyaya örnek olacak şekilde darbenin karşısında durmuş ve kanlı darbe girişimini engellemiştir..." demesi...
Evet, bunlar bu ülkenin demokratikleşmesi için önemli, çok önemli adımlar olmuştur.
***
Ancak, özellikle sokak ve meydanlarda darbe karşıtı gösteriler üzerine söylenecek sözler vardır.
-Görülmüştür ki sokağın gücü, darbe ve darbecilere karşı etkisi çok büyük caydırıcı bir güç olmuştur.
-Yine görülmüştür ki sokağın gücü, kontrol edilemez ise amacının dışına çıkabilecek daha büyük bir tehlikenin de işareti olmuştur.
Çünkü sokağın kontrolsüz gücü, darbeyi püskürtür bir güç olurken, ülkede yeni bir kavganın fitilini ateşlemek isteyenler için de kaçınılmaz bir fırsat yaratabilmektedir.
Çünkü bu kontrolsüz gücün başka amacı olanlar için nasıl kullanılabildiği Çorum,Maraş, Sivas katliamlarında görülmüştür.
***
Yani demek istiyoruz ki:
-Emre itaat etmekten başka suçu olmayan, bu halkın çocukları olan erlere yapılan linç görüntüleri...
-Hatta bunu daha da ileri götüren çok tehlikeli görüntüler...
-Sokak ve meydanlardaki darbe karşıtı gösterileri, özellikle hassasiyeti olan illerde -ki, Çorum bu konuda en hassas illerdendir- sokağı kışkırtan görüntüler...
-Yani fırsattan yararlanarak etnik ve inanç kimliklerine karşı bir tahrik olarak kullanılır gibi görüntüler...
Haklı bir tepkiyi haksız gösterebildiği gibi; Cumhuriyet tarihinde ilk kez görülen, darbe ve darbe girişimlerine karşı oluşan bu toplumsal refleks, amacı başka olanlar için daha büyük bir tehlikenin aracı olarak kullanılabilir.
İşte bu fırsatlar yaratılmamalıdır.
***
Ve yine endişeyle beklenen başka bir tehlike:
Öncelikle belirtmeliyim ki, bugünkü iktidarın cumhuriyete karşı siyasi sicili, toplumun büyük bir kesiminin gözünde hiç de olumlu değildir.
Demek istiyoruz ki, iktidar bu darbe girişimini kendine bir fırsat olarak görmemelidir. Çünkü 14 yıldır uyguladığı politikalar, böyle bir endişeyi artarak besler olmuştur.
Yani cemaati temizleme işlemi, zaten büyük tahribat yaşamış orduyu, yargıyı, bürokrasiyi ve de eğitimi daha da tahrip etmek olmamalıdır.
Özet olarak AKP iktidarı, bugün için püskürtülmüş olan darbe girişimini, diktatoryal bir gidişe yönelik kadrolaşmak için kullanmamalıdır.
Aksi durumda, yeterli ölçüde izah edilemeyen bu darbe girişimi, AKP iktidarının bir kumpası gibi algılanacaktır. Hem de çok kanlı ve çok tehlikeli bir kumpas olarak...
Yani iktidar, cumhuriyet tarihinde ilk kez oluşmuş bu toplumsal konsensüsü, ilk kez darbeye hayır diye meydanlarda yükselen bu sesi, bu ülkenin demokratikleşmesi için bir fırsat olarak kullanmalıdır.
Ve de bu fırsatı, darbeye karşı bir araya geldiği muhalefet ile işbirliği içinde kullanmalı, toplumsal barışa giden yeni bir ateşin kıvılcımını birlikte yakmalıdır.
Aksi durum, daha karanlık bir Türkiye tüneli olacaktır.
***
Ve de tekrar tekrar diyelim ki:
Çorum gibi hassasiyeti yüksek olan yerlerde, meydanlardaki "demokrasi nöbeti" ve "darbeye hayır" sesleri kışkırtıcı bir görüntüye dönüşmemelidir. Özellikle de provokatörlere böyle bir fırsat verilmemelidir.