Dağlıca, Iğdır ve hergün hava raporu gibi verilen ölüm ve şehit haberleri... Galiba en çarpıcı manşet, Cumhuriyet gazetesindeki "Kanlı Pazar" olmuştu. Yani 6 Eylül 2015 günü Dağlıca'da kanlı saldırı için...
Genelkurmay'ın gecikmeli açıklaması ile 16 şehit, 6 yaralı... Yine de bu sayılardan kuşku duyulur olmuştu.
Ancak Dağlıca'da bu ilk saldırı değildi.
21 Ekim 2007'de Dağlıca'da 12 şehit, 16 yaralı...
19 Haziran 2012'de Dağlıca'da 8 şehit, 19 yaralı...
* * *
İktidar partisi AKP, 2009 yılında bir açılım başlattı. Önce adına "Kürt Açılımı" denilmiş, sonra "Demokratik Açılım", daha sonra da "Milli Birlik ve Beraberlik Projesi" denilmişti. 2014'te ise "çözüm süreci" denildi.
Ama çözüm süreci 7 Haziran seçiminden sonra, birdenbire çözülme sürecine dönüşür ya da dönüştürülür oldu.
CHP 1989'da, 1999'da, 2001'de, 2012'de, 2013, 2014, 2015 yıllarında "Kürt Sorunu" adıyla ya da çözüm sürecine katkı olmak amacıyla rapor hazırlamıştı.
MHP ise "Terör örgütü mutlaka silah bırakacak, devletle masaya otururken kesinlikle şartı olmayacak" demişti.
Demek ki böyle bir sorunun varlığı kabul edilmiş ve bu sorun çözülmeli denilmişti.
Komutanlar da çözüm için siyaseti göstermişti.
* * *
Ve de bugüne kadar, adım adım önemli mesafe alındı.
-Kürtçe kanal açılamazdı, açıldı.
-Kürtçe kaset yapılamazdı, yapıldı.
-Kürtçe türkü söylenemezdi, söylendi
Devam edelim...
-Kürtçe serbest olarak konuşulur oldu.
-Kürt sorunu tartışılır oldu.
-Kürtçe film yapılır oldu.
-Kürt dili bölümü açılır oldu.
-Kürtçe "Kuran" yazılır, Kürtçe "mevlüt" okunur oldu.
-Ve Kürt hareketinin temsilcileri ile görüşülür oldu.
-Ve de Kürtçe seçmeli ders oldu.
* * *
Peki, şimdi sormak gerekmez mi?
-7 Haziran'dan bu yana hava raporu gibi bu şehit ve ölüm haberleri neyin nesi?
-Bu saldırılar neyin nesi?
-Dağlıca'da 16 şehit asker, Iğdır'da 13 şehit polis neyin nesi?
-Evet, çok tehlikeli ve nereye gideceği belli olmayan bu gelişmeler neyin nesi?
Yoksa derin bir güç:
-Kırda verilen çirkin savaşı kentlere mi taşımak istiyor?
-Bu toplumun milli heyecanını iç çatışmaları başlatmak, sonu daha da tehlikeli bir yolda kullanmak mı istiyor?
-Ya da özetle iç savaşı başlatmak mı istiyor?
Daha da tehlikelisi:
-Doğu dosyası önüne gelecek diye iktidara gelmeyi bırak, iktidara ortak olmaktan bile korkan bir muhalefetin varlığı...
-İktidarı asla vermek istemeyen, iktidara ortak bile istemeyen bir siyasetin varlığı...
Ve siyasetin ve de basının özen göstermeyen bir dili, bu iç çatışmayı ve bir iç savaşı isteyenlere yeterli bir ortam mı sağlıyor?
* * *
Oysaki bugüne kadar:
Toplum daha fazla terörize olmadan, daha fazla kan dökülmesini beklemeden milli bir konsensüs sağlanmalı idi, sağlanmadı.
Sorunun, özellikle uluslararası güçlerin müdahale alanına doğru kaydığı görülmeli idi, görülmedi.
Irak'ta, Suriye'de emperyalizmin böl-parçala politikasını göremeyecek kadar kör olunmamak idi, olundu.
Sonuçta bu sorun ülkemizin temelini sarsabilecek, içinde bölünme tehlikesini de taşıyan milli ve de en önemli bir sorun olduğu bilinmeli idi, bilinmedi.
* * *
İşte bugün, siyasetin önündeki en acil ve en önemli görev:
-Siyasi bir ortak tavır geliştirmek, toplumun provoke edilmesinin önüne birlikte geçmektir.
-Gençliğin, milli refleksler kullanılarak kışkırtılmasına engel olmaktır.
-Ve daha da önemlisi, kışkırtıcı bir siyaset dilini terketmektir.
Aksi durumda bu ülkeye yazık edilmiş olunacaktır.