Özdemir İnce üstat yazmış;

“… Mahmut Esat Bozkurt, Dr. Reşit Galip ve Şükrü Saracoğlu, cumhuriyet tarihimizin üç fedaisidir.

Üç yiğit, üç devrim fedaisi!

Mürteci güruhu ile Cumhuriyet düşmanları bu Üç Fedai’den nefret eder.

Hemşerileri ve hizmet ettikleri yerler (bile) bu Üç Fedai’nin değerini bilememiş; CHP (bile) onları savunmayı becerememiş, unutulmalarına katkıda bulunmuştur.

Ülke ve halk olarak biz de onlara vefasızlık etmişizdir..

Bu durum beni çok üzer.

Hele de Mersin’in, kendi çocuğu Reşit Galip’e karşı nankörlüğü beni derinden yaralamıştır.

Reşit Galip’in 17 Mart 1923 günü Mustafa Kemal Paşa Mersin’e geldiği zaman, Millet Bahçesi’nde yaptığı o muhteşem konuşmadan, Mersinlinin belki de haberi bile yoktur.

Bu insan, tek parti iktidarı döneminde yıllarca milletvekilliği ve bakanlık yapmış, Mustafa Kemal’in yakın çevresinde ve sofrasında bulunmuş bir insandı ve öldüğü zaman cebinde 5 lira vardı.

* *

AKP Genel Başkanı R.T.Erdoğan, ezanı Dr. Reşit Galip’in Türkçeye çevirdiğini iddia ederek güya onu linç ediyor.

Ezanı, kimin Türkçeye tercüme ettiği değil, onu kimin tercüme ettirdiği ve okuttuğu önemlidir.

Bu, suç ise ve yüreğiniz varsa, buyurun, Atatürk’ü suçlayıp lanetleyin.

Türkiye Cumhuriyeti’nin son cumhurbaşkanı, ezan’ı Türkçeye çevirttiği ve Türkçe okuttuğu için (işgal ettiği makamları ve son oturduğu koltuğu borçlu olduğu) ilk Cumhurbaşkanı’nı eleştiremez, dolaylı olsa da onu lanetleyemez.

Bu arada şunu da eklemem gerek; Atatürk, ezanın Türkçeye tercüme edilmesine bizzat katkıda bulunmuş ve “Tanrı uludur” dizesini de o önermiştir.

* *

AKP Genel Başkanı, R.T.Erdoğan’ın, Risale Haber Merkezi tarafından yayımlanan konuşma metninden aktarıyorum:

“…Andın ilk halini, Türk Ocaklarını kapatmasıyla, üniversiteleri perişan etmesiyle bilinen tıp doktoru Reşit Galip yazmıştır.

İnsanları kafataslarına göre sınıflandıran çalışmaları destekleyen bu kişi, aynı zamanda Türkçe ezan zulmünün de mimarıdır.

Bizim ortaya koyduğumuz bu fotoğrafta, tek tipçi rejim özentisi bir metnin çocuklarımıza her sabah okutulmasının yeri var mıdır?”…

“Bırakalım Türk, Türklüğüyle, Kürt Kürtlüğüyle, Laz Lazlığıyla, Roman Romanlığıyla, Çerkez Çerkezliğiyle, Abaza Abazalığıyla övünsün, ama asla bunu kalkıp da ırkçılık yapma boyutuna taşımayalım.

Bunu yaptığınız anda ayrımcılık yapmış olursunuz.”

* *

Türk Ocakları’nı kapatan ve yerine Halkevleri’ni açan Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Bunun neden ve gerekçelerini burada açıklayacak değilim. Reşit Galip, medreseden farksız Darülfünun’un yerine çağdaş Üniversiteleri kuran Milli Eğitim Bakanı’dır ama bu dönüşümün arkasında da Atatürk vardır.

Ezan’ı Türkçeye çevirmek zulüm ise bunun mimarı Dr. Reşit Galip değil, bizzat Atatürk’tür!

Pedagoji gereği, sabahları çocuklarımıza “Andımız”ı okutmak “tek tipçi rejim özentisi” değildir.

Asıl tek tipçi özenti, İmamokrasi Rejimi’ni kurmak amacıyla, bütün ortaöğretim okullarını imam hatip okullarına dönüştürmektir.

AKP Genel Başkanı, “Bırakalım Türk Türklüğüyle, Kürt Kürtlüğüyle, Laz Lazlığıyla, Roman Romanlığıyla, Çerkez Çerkezliğiyle, Abaza Abazalığıyla övünsün ama asla bunu kalkıp da ırkçılık yapma boyutuna taşımayalım. Bunu yaptığınız anda ayrımcılık yapmış olursunuz” diyor.

Diyor ama yanılıyor.

Asıl ırkçı ayrımcılık; Türk ulusunu, Türk, Kürt, Laz, Roman, Çerkez, Abaza etnisitelerine bölmektir.”

* * *

Evet Özdemir İnce Üstat aynen böyle diyor, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki 28.10 2018 tarihli, “Andımız, Dr. Reşit Galip” adlı yazısında…

Aynen katılıyorum İnce Üstada.

Yaşanmış ve görülmüştür ki; tüm dünya devletlerinin içinde yer alan etnisiteler, her zaman o devletlerin başına bela olmuştur.

Çünkü o devletler üzerinde emelleri olan birileri, bu etnisiteleri kullanmış, (Türkiye örneğinde olduğu gibi) devletlerine karşı örgütleyip, kışkırtmışlardır.

Ulu Önder Büyük Atatürk bunu bildiği için, misakı milli hudutları içersinde yer alan tüm halkları, “Türk Ulusu” adı altında derleyip, toparlamak istemiştir.

Türk tanımını yaparken de; "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" demiş ve eklemiştir. Ne mutlu “Türküm” diyene…

Bu noktada birilerinin bile bile istismar ettiği bir incelik var. O inceliğe de değinelim

Atatürk, “Ne mutlu Türk olana” demiyor.

Ya ne diyor?

Ulus olmak için, birlik dirlik içinde olmak için, yekvücut olmak için; “Ne mutlu ‘Türküm diyene’…” diyor.

Bu vesileyle, tüm okurlarımın Cumhuriyet Bayramını kutluyor, “Ne Mutlu Türküm diyene…” diyorum.