Cumhuriyet Bayramımızı İstanbul Kadıköy Feneryolunda yapılan törenlerle kutladık.

 

Eski İskilip yeni Kadıköy Kaymakamı Birol Kurubal’ın açış konuşmasından sonra Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ü ve gençleri dinledik .

 

Tören resmi geçitle sona erdi. 

 

Hava çok güzeldi. Daha sonra eve gelerek televizyonda, Dünyanın en derin batırma raylı tüneli olan Marmaray tünelinin açılış törenini izledim.

 

İstanbul Boğazının altından bir demiryolu hattı hayalini Abdülmecit ve Abdülhamit kurmuşlar, yabancı bilim adamlarına projeler çizdirmişler ama hayata geçirememişler.

 

Büyük bir deprem beklenen İstanbul’da böylesine pahalı ama yoğun trafik için çok da gerekli bu tünel beni çok heyecanlandırdı.

 

Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım'ın, tünelin 9.0 büyüklüğündeki bir depreme dayanacak güçte inşa edildiği şeklindeki açıklaması yüreğime su serpti.

 

Tünelin Üsküdar ayağında yapılan Devlet Töreni çok görkemli oldu.

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Somali Cumhurbaşkanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Japonlarla ortak yapılan bu dev proje nedeniyle törene katılan Japonya Başbakanı ve Romanya Başbakanı’nın heyecanı ve mutluluğu görülmeye değerdi.

 

Diyanet İşleri Başkanı’nın okuduğu dualardan sonra yola çıkan Marmaray, aradan 16-18 dakika geçtiği halde Yenikapı’ya gelmeyince bayağı heyecanlandım.

 

Meğer, Marmaray hattın en derin noktasında mola vermiş, burada Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Japonya Başbakanı ilk geçişin anısına plaket çakmışlar.

 

Yenikapı’da ayrı bir coşkuyla karşılanan Devlet erkânına verilen plaketlerle tören sona erdi.   

 

Asya ve Avrupa kıtasını birleştiren böylesine hayati ve tarihi bir tünelin açılışına muhalefet partilerinin katılmamasını çok yadırgadım.

 

AKP iktidarına muhalefet, yapılan güzel işleri görmemezlikten gelmek olmamalı.

 

Tekâmül yasasına göre, tabiattaki her canlı yaratık kendi mükemmelliğine doğru yol aldığı halde, bizler hayatı çok geç kavrıyor, geç algılıyor ve bu yüzden hayata çok zor uyum sağlıyoruz.

 

Yedi asır önce İran’lı meşhur şair ve filozof Ömer Hayyam;

“Ya sırtımıza alıp taşıyoruz, ya da ayağımızın altına alıp basıyoruz,

bir türlü yan yana yürümeyi beceremiyoruz.” diye boşuna söylememiş. Maalesef, şarklı karakterimizle bir türlü tekâmüle ve kemâle doğru gidemiyoruz.

 

Çorum’un yüz akı ve dünyaca ünlü Hukuk adamlarından olan Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, okuma yazma özürlü bu cehaletimizi şöyle tanımlamış.

 

Türk vatandaşı, İsviçre hukukuna göre evlenen, Alman usul kanununa göre yargılanan, İtalyan ceza kanununa göre cezalandırılan ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir.

 

İyi ki şu yıllardır,“gavur” diye horladığımız, batı ve batılılar var. Onlar olmasaydı doğu hâlâ kağnıyla yol alır, “bir lokma, bir hırka” misâli, yaşar gibi yaparak sürünür dururdu.

 

Yıllar önce bu köşede yazdığım ve çok tepki çeken dörtlüğümün sırası geldi.

 

Batı her şeyi sorgular, felsefeye tapar,
Doğu her şeye inanır, felsefeye yan bakar,
Biri eleştirel akılla düşünür yapar, yapar,
Biri “her şey Allah’ın hikmeti” der, yatar, yatar…(Mehmet Özata)
Şarklı kafamla âleme, varlığa ve Hakk’a şöyle bakıyorum.
Ezelden beridir kâinat genişleyip duruyor,
Milyarlarca gezegen elsiz ayaksız dönüyor,
Bu ne müthiş kurgudur Yarab, her zerrede sen varsın!
Gönüllerde yaşarsın, zamana, mekâna sığmazsın! (Mehmet Özata)