Asıl adı Enver Etdemir’dir ama “Tıkı” namıyla bilinirdi. 1 Mart 1937’de doğmuş, 17 Ocak 1971’de ölmüştü.
O, Çorum’un namlı bir külhanbeyiydi. Öyle ki Çorum'un leblebisinden, 7-8 Hasan Paşası’ndan daha meşhurdu.
Yani bir dönem Çorum’un simgesi olmuş; Çorum sokaklarının, Çorum caddelerinin gariban bir kabadayısıydı.
Ve o, kelimelere bastıra bastıra konuşur, adeta her kelime arasına noktalı virgül kor, ‘r’leri söyleyemez, az konuşur, sert konuşur, öz konuşur idi.
Ceket omuzda, ayakkabının topuğuna basar, elinde iri bir tespih, belinde bıçak eksik olmaz, göğsü jiletlenmiş, gömleği yarıya kadar açık, boyu 1.50 idi.
Yılın üçte birini cezaevinde, üçte ikisini dışarda geçirir; soğuklar çıkınca hazırlığa başlar, 4-5 aylık bir suç araştırır; elbette cezaevinde de yeri hazırlanır; mahkûmlar, Tıkı abisini bekler idi.
***
Bir keresinde bir hâkimin önünü kesip:
“Hâkim bey, bana şöyle 4-5 aylık cezası olan bir suç söyler misin?” diye sormuş.
Onu iyi tanıyan ve bu soruyu niçin sorduğunu bilen hâkim de:
“Büyük bir devlet memuruna küfredersen sana bir kış yetecek cezayı veririz” deyince;
“Senden iyisini mi bulacağım Hâkim Bey? Senin ......” diyerek o kışı da kurtarmış idi.
***
Ve Tıkı hacı olur...
Çorum’a bir gün panayır gelir. Tıkı her gün oradadır. Halka atma bölümündeki Roman kıza âşık olur. Panayır Çorum’dan gittiğinde o da birlikte gider. Sonra kovulur, Çorum’a geri döner.
Ama fena halde dövülmüştür, üstü başı parçalanmıştır. Güç bela bir kamyona biner, Ankara’ya gelir.
Zaman hac mevsiminden dönüştür. Çorum hacıları Çorum’a dönmektedir.
Tıkı, tam iki gün bedava Çorum’a götürecek otobüs arar, yalvarır yakarır ama otobüs bulamaz. Sonuçta bir tanıdığı aracılığı ile hac otobüsünde bir kişilik yer bulunur.
Şoför Tıkı’yı tanır. “Bu bizim Tıkı” der ve otobüse alır.
Çorum’da hacıları bekleyenler, hac kafilesinin içinde Tıkı’yı da görürler, önce şaşırırlar, “bu sarhoşun işi ne burada” derler, sonra elini öperler ve “Allah kabul etsin” derler. Ve Tıkı olur hacı!
***
Tıkı’nın hacı olması Çorum’a yayılır. Gitmedim dese de kimse inanmaz. Tıkı’dan beklenmeyen bu durum, Tıkı hakkında ‘ermiş’ söylentilerine yol açar.
Tıkı gibi bir sarhoşun hacca gitmiş olması “Tanrının bir mucizesidir...” derler.
O, gitmedim dese de “Ermiş kişi hacca gittiğini söylemez...” derler.
Büğdüz köyünün Muhtarı Memiş Ağa: “Kabe’yi tavaf ediyorum, birden tanıdık yüzle karşılaştım. Enver (Tıkı) kardeşim sen misin dedim, cevap vermedi. Sicim gibi gözyaşı döküyordu. Şeytan taşlarken de hemen arkamdaydı, tanımazdan geldi...” der.
Ve o dönemin yerel bir gazetesinde bir haber: “Bir sırrı açıklıyoruz...” diye başlar, “Şehrimizin tanınmış kabadayısı Enver’in (Tıkı) hacca gittiğini kuşkusuz önceden biliyorduk...” diye devam eder.
Tıkı’nın “ne zorluklar çektiğini, o mübarek topraklarda kimlerle karşılaştığını...” anlatan uzun bir yazı olur.
Tıkı, o gün bu gazeteyi evire çevire okur ve “Vay anasını be! Neler yapmışım!” der.
***
Tıkı, koyu İsmet Paşa’cıdır.
Sokaktan kurtarmak için CHP İl Başkanlığı’na kapıcı olarak alınır. Ancak kavrayamadığı bir durum vardır Tıkı’nın; Parti binasında herkes birbirine bağırır çağırır, sonra kim kimi şişleyecek diye beklerken biraz sonra canciğer dost olunur. Tıkı’nın raconuna ters gelir bu durum.
Ama Tıkı’nın beklentisi de vardır. Şarap fiyatlarının ucuzlaması, tüm işçi ve yoksullara ayda iki kilo bedava şarap verilmesi, yanında köfte-ekmek verilmesi...
Bu taleplerini il başkanına bir bir anlatır.
Günlerden yerel seçimlerdir. Seçim çalışmalarına da katılır Tıkı. Ama diğer siyasiler gibi sözler bulamaz. Raconuna uygun olarak karşı adaya ana-avrat küfreder. Şikâyet edilir, tutuklanır, üç gün yatar çıkar.
Sorgulamada hakime “kimseye küfretmedim hakim bey, o belediye başkanı olacak ....... küfretmeye değmez be” der.