Kuru mu, Sulu mu?

“Kuru Fasulye ve Pilav…” ve “Sahipsiz cenaze…” adlı yazılarımda Çorum’da dostlardan dinlediğim nükte ve şakaları yazmıştım. Sırada bir başka nükte var… Aslında bu da garip bir şaka…
Çarşamba günleri hafta pazarı için gelen köylüler satacaklarını bitirdikten sonra ya arastada dolaşırlar, ya bir kahvehanede çay içerek dönüş saatini beklerlermiş.
Arastada gezinen bir köylü bir berbere giderek sakal tıraşı olmak ister. Berber sorar, “Hemşerim, kuru mu, sulu mu?
Köylü sorar, “Kuru kaça, sulu kaça?”
Berber cevaplar, “Kuru beş kuruş, sulu on kuruş…”
Beş kuruş köylünün işine gelir. “Kuru olsun…” der…
Usturayı alan berber, yaklaşık bir haftadır tıraş olmamış müşterisinin yüzünü sıcak su ve sabunla yumuşatmadan tıraşa başlar.
Yüzünde gezinen usturayla sanki etinden koparmış gibi acı duyan köylü inildemeye başlar. Ve berbere seslenir, “Hemşerim sulu olsa olma mı?”
Berber durumdan hayli memnun, “Kuru başladık bir kere” diyerek tıraşa devam eder.
Tıraş bittiğinde köylünün yüzü çetele tahtasına dönmüştür.



SICAK DEMİR…
Yine bir Çarşamba günü arastadaki demirci esnafı gezinen köylüler için bir muziplik yaparlar. Kızdırdıkları demiri sokağa atarak beklemeye başlarlar.
Sokağın ortasında koca bir demir gören köylü duraklar. Aklından köyde bir işime yarar, diye düşünür. Etrafa bakınarak sokağı kolaçan eder. Görünürde kimse yoktur. Demiri almasıyla birlikte “yandım anam…” diye bağırarak atması bir olur.
İşte bu anda bir kenarda durumu seyreden demirci esnafı “Hayrola hemşerim, bir şey mi oldu?” diye ortaya çıkarlar.
Köylü, kızgın demirden yanan elini ovuşturarak, “Demirden elim yandı…” der.
Elleri kızgın demir tutmaktan nasır bağlamış demirci esnafı kızgın demiri rahatça tutarak köylüye, “Bu demir mi elini yaktı?” diye sorar. Köylü başını sallar. Olayı seyre gelen bir başka demirciye uzatır kızgın demiri… “Tut şu demiri ustam… Sıcak mı?”
İkinci demircinin de sıcak demiri rahatlıkla tutup, “Bu mu sıcak?” diye sormasıyla kahkahalar koyuverilir. Köylü ise şaşkın, yanık elini ovuşturarak gider.
MUSLUK SUYU YOK MU?
Yukarıdaki her iki şaka da köylümüzün saflığı üstüne şehir insanının muzipliğidir. Bu kez muziplik sırası köylülerde…
Pazar için Çarşamba gününü Çorum’da geçiren bir köylü ve karısı şehrin tanınmış lokantalarından birine girerek otururlar. Vakit öğle… Dükkân kalabalık… Garson ne istediklerini sorar… Köylü iki su ister… Garson da iki şişe suyunu masaya bırakıp giderken köylü dayı seslenir, “Heri, musluk suyu yok mu? İki bardak getiriver…”
Şişe sularını götüren garson iki bardak musluk suyunu bırakır. İşte o anda ellerindeki çıkını açan köylünün karısı evden getirdiklerini dürümü kocasına uzatır.
Köyden getirdikleri yufka ekmeği dürümlerini afiyetle yiyen ve musluk sularını içen iki köylü “Hayırlı işler…” diyerek çıkıp giderler… Garson ve kasada bekleyen dükkân sahibi şaşkınlıkla bakmaktadırlar köylülerin arkasından…