Kaynama sırasında üzerine biriken köpükler ‘kevgir’ denen delikli, yayvan uzun saplı kepçelerle alınır, alınan bu köpüklere ‘kef’ denirdi. Şıraların kaynatılmasındaki işleme ‘şıra kestirme’ denirdi. Kaynatılan şıralar uzun süre dinlenmeye bırakılır, soğuyup dinlenen şıralar da tekrar süzülerek küre üzerindeki bağ leğenlerine aktarılırdı. Sonra şıra kaynamadan az miktarda katık, birkaç yumurta akı, az toz şeker birbirleri ile karıştırılarak küre üzerindeki şıraya ilave edilirdi.
 

Küreye dönüştürülmüş Tandır...
 
Bağ leğenlerindeki şıra, küre başındaki pekmez kaynatmayı iyi bilen bir kadına teslim edilir, kadın da ‘saplı’ denen uzun saplı tasla karıştıra karıştıra kaynatır, orada bir de bu tasla havalandırmak için savururdu.
 

Pekmezin saplılarla savrularak kaynatılması...
 
Kaynayan şıra, pekmez kıvamına gelince küreden indirilir, soğumaya bırakılırdı. Yapılan bu pekmeze ‘bal başı’ denirdi. Yapılan bu işlemlerin hepsi kara pekmez içindir...
Şınavattaki çiğnenen üzümlerin üzerine iki kova su konarak sabaha kadar bekletilir; sonra ikinci kez çiğnenerek sulu şıra elde edilir; elde edilen sulu şıraya hiçbir şey katılmadan kaynatılarak pekmez yapılır; bu pekmeze yöremizde “sulu pekmez” veya “cıvık pekmez” denirdi.
 

Ocak üzerinde savurarak şıra kestiren kadınlar...
 
Şınavatta kalan ve iyice şırası alınan bu posaya “cibre” denir. Eskiden insanlarımız çok tutumlu olur, her şey ideğerlendirirdi. En son kalan cibreler kurutulur, hayvan yemi olarak veya yakacak olarak da kullanılırdı.
*
Pekmez yapımındaki ‘küre başı’ çok neşeli olur. Yakın komşu ve akrabalar davet edilir. Tavuk, kaz, hindi, kuzu kesilerek, ocaklardan ‘kor’ ateşte germeç ve külbastı yapılarak gelenlere ikram edilir. Küre başı kesinlikle etsiz olmaz. Küre başında mutlaka et bulunacaktı.
 
SÜRECEK