Bu maniyi söyleyen kızın sevdiceği orada ve sesi de güzelse, bir yanık türkü söyler, hem kendisinin orada olduğunu duyurur, hem de mani atışmalarına son verilirdi.
*
Bağ bozumu gençlerin söylediği mani ve türküler eşliğinde bütün hızı ile devam etmiş, çalışanlar hem yorulmuş, hem de acıkmış olurdu. Dinlenme ile birlikte öğle yemeği başlar, getirilen çökelek, tulum peyniri, yeşil soğan, kavrulmuş kuzu ciğeri, kavrulmuş kıyma... yufka ekmeklere dürülür, olgun ve tatlı üzümlerle şakalaşarak yenirdi.
Yemekten sonra kalan üzümler tekrar toplanır, şınavata doldurulur, gölgede yatan mandalar kağnılara koşulur, küre başına yolculuk başlardı.
Üzüm yüklü kağnıların gıcırtıları ta uzaktan duyurulur, köyde evde kalan yaşlı kadınlar, bağ bozumunda çalışanlara yemeklerini hazırlar, üzümlerin çiğnenmesinden önce hep birlikte yine şen-şakrak yemek yenirdi.
Gelen üzümlerin bir kısmı kalbur, ilistir, sepetlerle bağı olmayan akraba ve komşulara gönderilir, onların da üzümlerinin olması sağlanırdı.
O yıllar bağı büyük olanlar üç-beş gün üst üste üzüm kesimi yapar, üç-beş şınavat üzüm getirirler, küre başı da buna göre uzun sürerdi.


Üzümlerin çiğnenmesi...
 
Şınavatlardaki üzümlerin çiğnenip şıralarının çıkarılması yemekten sonra başlardı. Şınavattaki üzümü çiğneme, eli ayağı iyice yıkanmış veya temiz çizmelerini giymiş bir iki genç tarafından olurdu.
Şınavattaki üzümlerin üzerine yeteri kadar ‘pekmez toprağı’ serpilir; bu birinci çiğnemedeki çıkan şıraya ‘burun’ denir; bu şıra ile önce kara pekmez, sonra ak pekmez yapılırdı. Şıraya üzüm çekirdeği karışmasın diye akan şıra süzülerek ‘çay kazanı’ denen büyük kaplarda toplanır, oradan ocak üzerindeki ‘banma’ denen kaplara boşaltılarak kaynatılırdı.
 

Ocak üzerindeki ‘Çay Kazanı’...

SÜRECEK