Ulusal Kurtuluş Savaşı sonucunda Anadolu’yu bölüp-parçalama hevesleri kursaklarında kalan emperyalistler, “federal devlet” modeliyle, Sevr’i yeniden mi hortlatmak istiyorlar?

Bu soruları, her gün milyonlarca insan içinden geçiriyor, ya da birbirine soruyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünden yana olan merkezdeki, merkezin sağındaki ya da solundaki tüm yurtseverler, geleceğe kaygıyla, kuşkuyla bakıyor.

Denilebilir ki, “çoğunluğun dediği olur”…

Ama bu, demokrasilerde değil, otoriter rejimlerde böyledir.

O zaman soru değişiyor:

Otoriter rejime mi geçiyoruz?

Kaldı ki, oylamayı böyle yapsanız aynı sonucu da alamazsınız zaten.

Bizim toplumun üçte biri cumhuriyet değerlerine tam bağlıdır. İkinci üçte birlik kesim, daha muhafazakâr olsa da, cumhuriyet değerleri ile barışıktır. Temelde  bir çelişki yaşamaz. Kalan üçte birlik kesimde bile, cumhuriyet değerlerini toptan reddedenlerin oranı hayli düşük kalır.

Konjonktür gereği ya da rüzgâra göre yön değiştirmeler nedeniyle “cumhuriyet karşıtı” cephede saf tutuyormuş gibi görünmeler olabilir, o kadar.

Yani, “siyasette iki kere iki her zaman dört etmez”.

*        *        *

Son zamanlarda kişisel sorunlarımla uğraşmak zorunda kaldığım için, Belediye Meclisi’nden geçen “park” isimleri ile ilgili kararları sıcağı sıcağına değerlendiremedim.

Biraz da, İsmet Paşa gibi “itidal” ve “ihtiyat”ı yeğledim.

İsmet Paşa, bir konuda verdiği kararı uygulamaya koymak için en az 24 saat beklermiş.

Bir anlık öfkesine yenik düşmüş olmamak için…Fevrî ya da duygusal kararlardan sakınmak için…

Cumhuriyet’le hesaplaşmak üzere Okyanus ötesindeki süper güç tarafından düğmeye basıldığından kuşkulananların da, İsmet Paşa gibi soğukkanlı olmaları gerekiyor.

Ama, yine İsmet Paşa’nın dediği gibi, “namuslular da, en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundalar”…

Görüşlerini cesurca ortaya koymak, demokratik tepkilerini göstermek zorundalar…

Pısırıklığın, yılgınlığın sonunda kaybedilecek olanın, “bütünlük”, “bağımsızlık” ve -kör-topal da olsa yürüyegelmiş- “demokrasi” olacağını akıldan çıkarmadan…

*        *        *

Öylesine şımarıkça davranışlar sergileniyor ki son dönemde, birileri çıkıyor, “cumhuriyet değerleri”ne uluorta sövüp sayıyor.

Birileri çıkıyor, Hıfzı Veldet’i “Yassıada Hakimi” gibi sunabiliyor.

Araştırmadan, soruşturmadan…“Kimdir bu insan?” diye ansiklopedi kapağı kaldırmaya zahmet etmeden…

“Hocaların hocası” Ord.Prof.Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, “İlk Meclis”e tanıklık etmiş katıksız bir Atatürkçü, Cumhuriyetçi…

Gerçek bir hukuk adamı…

27 Mayıs’tan sonra yaptığı iş mi?

Gelmiş geçmiş en demokratik anayasanın, 1961 Anayasası’nın hazırlanmasına katkıda bulunmak…

Yazılarında Çorum’u dilinden düşürmeyen bir “Çorum evlâdı”…

Ulucami civarındaki evlerini, çocukluk yıllarını anlattığı kitaplarını okuyup da, bu “duygu adamı”nı anlamamak mümkün mü?

Son yıllarında, Cumhuriyet dışında ÇORUM HABER’e de yazardı.

Cumhuriyet’teki bir yazısının dipnotunda, ÇORUM HABER’i kendisine postalayan bizim çocuklara “Yahu çocuklar, adresimi yanlış yazıyorsunuz, postacı güçlük çekiyor” şeklindeki hoş uyarısını hâlâ gülümseyerek hatırlıyoruz.

Yine her yazısında, “atalarımın kenti Çorum” derdi.

Bilim insanı ve Atatürkçü kimliğiyle sevdim ben O’nu, benim gibi Çorum’a tutkuyla bağlı bir büyüğüm olarak sevdim.

Hele de adının geçtiği yerlerde, “Hıf            zı Veldet Çorumlu mu?” diye şaşkınlık ve gıpta dolu bakışlarla karşılaşmanın gururunu hep yaşadım bir Çorumlu olarak.

Çorum’dan geçerken adını parkta görüp duygu dolu sözlerle Çorumluları onurlandıran da çok oldu.

Özetle, yalnız Çorum’un değil, Türkiye’nin yüzünü ağartan bir aydındı.

*        *        *

Hayata veda etmeden önce, birkaç telefon görüşmemiz oldu.

Beyni pırıl pırıldı, yazılarını yattığı yerden yazdırıyordu. Ama, bedeni yılların ağırlığını taşıyamıyordu.

Bir görüşmemizde de “Meydanda, caddede gözüm yok, ama o parkın bazı fidanlarını dikenlerden biriyim.” demişti.

Sanki vasiyet etmişti bana.

Kaybından sonra, Çorum’un ulu çınarlarından Hıfzı Veldet’in adının, “Büyük Park” ya da “Belediye Parkı” diye anılan isimsiz bu parka yakışacağını yazdım.

Merhum Dr. Turhan Kılıçcıoğlu Çorum Belediye Başkanı’ydı.

Kendisi de, Belediye Meclisi’nin tüm üyeleri de bu öneriyi benimsediler, onayladılar; Çorum’un yetiştirdiği bu değerli bilim ve hukuk insanına bir vefa borcu olarak “Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Parkı” adı konuldu.

Pek de güzel oldu.

*        *        *

Şimdi, hangi haklı gerekçeyle bu ismin değiştirildiğini, biri çıkıp inandırıcı biçimde açıklayabilir mi?

Gizli bir ajanda söz konusu değilse eğer…

Çorum’un bir kesimi bu karara tepkili, öfkeli…

Kendisini hakarete uğramış gibi hissediyor.

Ben de öyle hissediyorum.

Çorum’un bir kesimini böylesine incitmeye ne gerek vardı?

Kentin barışını, huzurunu neden kendi elimizle dinamitliyoruz?

Neden geriyoruz Çorum’u?

Neden kutuplaştırıyoruz Çorumluları?

Rahatsızlıklara yol açma pahasına “Ben yaptım oldu” diyorsanız, olmaz!

Siz oldu sanırsınız, ama olmaz.

Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.