Yazının birinci bölümünü "Ve bu iki inanç grubu, toplumsal bir barışın yol taşlarını birlikte döşemeli" diye bitirmiştim.

Çünkü:

Alevi'nin Sünni'ye, Sünni'nin Alevi'ye olan hassasiyetlerini kaşıyanlara ve bu iki inanç grubunu, amacına ulaşmak için kullananlara fırsat verilmemeliydi. Ama verildi.

Bu ülkenin harcında, inanç gruplarının tümünün katkısı olduğu unutulmamalıydı. Ama unutuldu.

Bu toplumun kültürel mayasında Hacı Bektaşi Veli'nin, Yunus Emre'nin, Mevlana'nın olduğu görülmeliydi. Ama görülmedi.

Yani Alevi ve Sünni halk, bu oyunda figüran olarak kullanılmamalıydı. Ama kullanıldı.

Devlet, inanç gruplarını kışkırtanlara prim vermemeliydi. Ama verildi. Göz yummamalıydı. Ama yumuldu.

Yani devlet bir aymazlık içindeydi. Arkasında büyük bir tarihi geçmişi olan bu devletin o günkü yöneticileri büyük bir aymazlık içindeydi.

Bakın o günün, yani 1980'in Çorum Cumhuriyet Savcısı Ertem Türker ne diyor:

"Yeterince önlem alamadık. İdareciler aymazlık içindeydi. Birkaç gün önce Ankara'da Bakan Gün Sazak öldürülmüştü. Olaylar 'Çorum'a geliyorum' diye bağırıyordu. Çorum Valisini uyardım. Vali, Emniyet Müdürüne sordu. 'Korkmayın, tedbirini aldık' dedi. Olayların 'geliyorum' dediği dönemde, biz atış eğitimi ve talimi yapıyorduk, kim atış yapacak da akşam yemeğini alacak diye. Bu büyük bir aymazlıktı."

Daha da vahimi, "Çorum, silah tüccarlarının oyun sahası oldu. Aynı silahla sağcı da solcu da öldürülüyordu. Birkaç silahı tespit ettim" diyor dönemin savcısı.

Adeta devlet ya da devlet içindeki derin güçler, bu toplumsal olayların yaratıcısı olmuştu. Malatya'da, Maraş'ta, Sivas'ta da böyle olmuştu.

İşte Alevi'siyle, Sünni'siyle, sağcısıyla, solcusuyla; Çorum halkına, genelde Türkiye halkına yaşatılan bu felaket unutulmamalı.

Bile bile göz yumulan, amaçlarına ulaşmak için bu iki inanç grubunu birbirine kırdırmak isteyen zihniyetler unutulmamalı.

Bu olayların, Çorum gibi hassasiyeti yüksek kentlerde düzenlendiği, asla unutulmamalı.

Tüm toplumsal olaylarda halkı kışkırtmak için özellikle Cuma gününün seçilmesi, İslâm dünyasının kutsal Cuma'sının kanlı Cuma'ya dönüştürülmesi unutulmamalı.

Ve de emperyalizmin ve tüm çıkar gruplarının, bizim gibi ülkelerde etnik ve inanç farklılıklarını sürekli kaşıdığı hiç unutulmamalı. İşte Afganistan, işte Irak, işte Libya, işte Suriye...

Şu bir yılın içinde bile İzmir'de, Antep'te, Erzincan'da, Hatay'da, Adıyaman'da, Didim'de bu iki inanç grubu tahrik edilmeye çalışıldı. Özellikle Alevi evlerinin kapısına ve sokaklarına konulan işaretlerle...

Ama bu iki inanç grubunun akil insanları tahriklere prim vermedi. Ne yazık ki devlet, bu tahrikleri yapmak isteyenleri deşifre edemedi ya da etmedi.

Sivas olaylarında bile bu durum çok net görülebilmekteydi. Günlerce halkın tahrik edilmesiyle Sivas'ın kan gölüne çevrileceği bilindiği halde gerekli önlem alınmamıştı.

Sabah başlayan ve büyüyerek akşama kadar devam eden, Madımak otelinde 37 kişinin yanarak can vermesine neden olan olay engellenmek istenseydi, Bolu'dan Sivas'a bir tabur indirilebilirdi. Adeta seyirci kalınmıştı.

İşte yaşanan bu çok acı olaylarda, Alevi ve Sünni halk, özellikle kullanıldığını bilmeli.

Ve de özellikle, bu ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu şeyin, Alevi-Sünni birlikteliğinin olması unutulmamalı.

Alevi ve Sünni halk, yaşanan bu olaylara toplumsal bir nefreti, toplumsal bir tepkiyi birlikte oluşturmalı.

Toplumsal bir bilinci birlikte yaratmalı. Yaşanmış bu toplumsal felaketler birlikte kınanmalı.

Elbette bu kınamada kullanılacak dil, karşılıklı kin ve nefret duygusu oluşturmamalı.

Hacı Bektaşi Veli Kültür Vakfı Çorum Şubesi öncülüğünde Çorum'da Alevi toplum, yaşanan bu acıyı bu yıl üçüncü kez anmakta, protesto etmekte ve toplumsal olarak kınamaktadır.

Amaç karşılıklı kin ve nefret duygusunu yükseltmek değil, yaşanan bu acının unutulmaması, ortak toplumsal bir tepkiyi canlandırmak isteğidir.

-Elbette bu toplantılarda konuşulan dil özenle seçiliyor ve seçilmelidir.

-Konuşulan her söz, bu iki, inanç grubunun ortak duygularını ifade ediyor ve etmelidir.

-Alevi'yi Sünni'ye, Sünni'yi Alevi'ye kışkırtan bir dil kullanılmıyor ve de kullanılmamalıdır.

Artık şu soruyu tüm Çorum halkına sorabiliriz:

En büyük felaketi yaşamış Çorum, neden toplumsal bir barışın en güzel örneği olmasın?

Ve neden Çorum, Alevi-Sünni birlikteliğini sağlayan, toplumsal barışın yol taşlarını birlikte döşeyen bir kent olmasın?