1958 yılı Eylül ayında Osmancık’ta lise olmadığı için rahmetli babam Mustafa Kemal Özata
beni Çorum lisesine kaydetti ve pansiyonuna yerleştirdi.  
Giderken  “Oğlum Çorum’un soğuğu meşhurdur, soğuğa yiğitlik olmaz, kendini soğuktan koru” dedi ve Osmancık’a döndü.
Çok şükür babamın sözünü tutarak pek bir hastalık yaşamadan 77 yaşıma geldim 
O yıllar Çorum Lisesi öğrenci tabiriyle Türkiye’nin en kazık liselerinden biriydi. 
Lisede kazalardan gelen arkadaşlarla hemen kaynaştık. En çok Mecitözü, İskilip, Alaca, Sungurlu, Gümüşhacıköy ve Merzifon’lu arkadaşlarla samimi olmuştuk.
Nedense, Çorum’lu arkadaşlar bize karşı tavırlı gibi davranıyorlardı veya bize öyle geliyordu. Bizler bu yüzden kazadan gelen arkadaşlarla kaynaşmaya çalışıyorduk. 
Osmancık’tan rahmetli arkadaşlarım Orhan Öztürk (Avukat), Mustafa Göbel (öğretmen), Hasan Tokgöz (Ziraat müh.), Mahmut Çörekçi (öğretmen) hayatta olan Kamil Gökgöz (E. Albay), Yücel Boyacı (öğretmen) ile beraber 7 kişiydik. 
Fransızca ve fizik derslerimiz çok zorlu geçerdi. Biz Osmancık Ortaokulunda  Fransızca hocası görmeden mezun olduk. Çorum lisesi Fransızca öğretmeni Hasan Fehmi bey bizleri imtihan etmeye gelmişti. Babam, “Efendi bu çocuklar Fransızca hocası görmediler, lütfen bu çocuklara yardımcı olun” diyerek mezuniyetimizi kolaylaştırmıştı.
İskilip’ten Ahmet Papuçcu (öğretmen), İsmet Kasımcan (öğretmen) Ayhan Ergincan (öğretmen) Ümit Kınak (öğretmen) ve Hüseyin Kadayıfçı (Noter) hatırladığım arkadaşlar.. Sungurlu’dan Ceylani Yalçın, Önder Tütüncü, güreşçi Necdet Güllü adlı bir arkadaş (akıbetlerini bilmiyorum) vardı. Gümüşhacıköy’den Ayhan Özsoy (Muhasebeci) Hüseyin Talaş (E. Savcı) ve Rahmi Koçak’ı (Sallar köyü muhtarı) hatırlıyorum. 
Mecitözü’nden Abdullah Bükülmez (E.Netaş müdürü), Haluk Aksoy(?), rahmetli Ahmet Özçekiç’i (öğretmen)  hatırlıyorum. 
Çorum merkezden, Adnan Çırakoğlu (Avukat), Arif Damar (Avukat), Adnan Sabuncu (Eczacı), Özcan Atalay (Avukat), Necla Eralp Alaybeyoğlu (öğretmen), Sevim İstanbullu(?)
Barış Can (Milletvekili), Metin Muci (Banka müd.) rahmetli Haldun Karaoğlu ve rahmetli Tuncay Erzurumlu (Banka müd.) hatırladığım arkadaşlar.    
Öğretmenlerimiz rahmetli Fehmi Hangün (Tarih öğr.), Fevzi Gökeşme (Müslüman), Halit  Bayrak (Fizik), Metin Aşkın (Matematik), Hasan Fehmi bey (Fransızca) İrfan Berker (Matematik), Hikmet Dikmen (Beden Eğt.öğr.) Bengücan Topaloğlu (Edebiyat öğr.), Orhan Oktar (Coğrafya öğr.) hatırladığım ve sevdiğimiz öğretmenlerdi. 
Lise pansiyonunda akşamları mütalaada arkadaşlar yapamadıkları matematik sorularını bir kağıda yazıp benim masama koyarlardı. Ben de sabah erken kalkıp o soruları çözer arkadaşlarımın masasına bırakırdım. 
Pansiyonun son katında müzik odası vardı. Ben de geceleri müzik odasının kilidini açarak piyanoda “Şiş Kebabı” parçasını çalmaya çalışırdım. Bir gece İrfan bey beni yakaladı ve birkaç tokat atarak canımı acıtmıştı. Çorum lisesi anılarım devam edecek. 
BAADDİN FIKRALARI
1-Okuyan insan dünyanın aklına yaslar sırtını. Aristo’nun, İbn-i Haldun’un, Ömer Hayyam’ın, Arşimet’in, Einstain’in , Yunus Emre’nin, Mark Twain’in  arkadaşı olur. 
2-Zaman hiçbir şeyi iyileştirmez, sadece o acıyla nasıl yaşanabileceğini öğretir. 
3-Nobel ödüllü Japon Profesör Tasuki Hanjo, Korona % 100 doğal değil, yarasalardan da gelmedi, Çin üretti. Doğal olsaydı soğukta yayılır, sıcakta ölürdü. 
Dört yıl Vuhan’da çalıştım. Laboratuvardaki teknisyenler öldü. Söylediğim şeylerin yanlış olduğu kanıtlanırsa Nobel ödülümü geri vermeye hazırım. (Benim tezim de bu.) 
4-Şeytan oğluna eşyaları tanıtıyordu. Şunlar dağlar, şunlar denizler, şunlar ormanlar, derken insan gördüler. “Bu ne dedi çocuk?”, şeytan, “O insan, ondan uzak dur, onlar her haltı yerler sonra bizim üstümüze atarlar” dedi.
5-Reklamınız batsın. İnternette gazete okuyorum. “Şok, şok, müthiş haber, sokakta vurdular, büyük tehlike, millet alarmda, kız kocasına kaçtı”  türü garip başlıklarla verilen haberleri tıklıyorsun, satır, satır aynı haberi defalarca tekrarlıyorlar, sonra ardından yüzlerce reklam. Maalesef, reklamı yapılan ürünlerin yüzde doksanı da yabancı ürün.
Televizyonda bir de “Yasak Elma” adlı insanı çıldırtan ahlaksız bir dizi var. Bir sahnesine bile tahammül edemiyorum. Moda evinden çıkan yarı çıplak manken kızlar ve kadınlar ipe sapa gelmez ihanet, cehalet ve aptallık kokan dedikodularla podyumda gezinerek adeta göğüs ve bacak gösterisi yapıyorlar.  
Bir dörtlükle veda edelim. 
El olduk kendimize bir garip ahvaldeyiz,
Her anımız bir kargaşa Allah’a havaleyiz… 
Kader değil bütün bunlar cehaletin belası,
Çağdaşlıktan uzaklaştık meçhul bir seferdeyiz…(Mehmet Özata) 
7 Ekim 2020