Seçim sandığından “demokrasi” çıktı.
6 Haziran 2015 günlü manşetimizde “Demokrasi kazansın” demiştik.
Öyle de oldu.
Milli irade, özellikle “otoriterleşme” eğilimlerini hoş karşılamadığını -merhum Özal’ın deyimiyle- “açık-seçik” biçimde ortaya koydu.
Bu tabloda, AKP ve CHP’den en az birinin olmadığı bir koalisyon ihtimali yok.
Seçenekler belli: AKP-CHP koalisyonu, AKP-MHP koalisyonu, AKP-HDP koalisyonu, CHP-MHP-HDP koalisyonu, dışarıdan HDP destekli CHP-MHP koalisyonu…
Her hâlükârda “uzlaşma” gerekiyor.
Zaten, Batı’nın da, iş dünyasının da “otoriterleşme”ye “koalisyon”u tercih ettiği seçim öncesinden beri biliniyordu. Şimdi de eğilim bu yönde ve sanırız bu nedenle, piyasalar için öngörülen “felaket senaryoları” gerçekleşmedi.
AKP, milliyetçi oylarından “açılım süreci”, liberal-merkez sağ oylarından da Anayasa’yı ve yasal sınırları “aşırı zorlama” , “Radikal İslamcı” bir çizgiye savrulma gibi nedenlerle kayıplara uğradı. Suriye politikası yüzünden de Güneydoğu’daki muhafazakâr oylardan önemli bir kısmını HDP’ye kaptırdı.
CHP, herkesin kabul ettiği üzere, seçim kampanyasını doğru bir çizgiye oturttu; emekliye, asgari ücretliye, taşeron işçisine, çiftçiye, sosyal yardıma muhtaç kitlelere doğrudan doğruya dokunan vaatlerle sempati buldu. Ne var ki, muhafazakâr kesimle CHP arasına öylesine kalın ve yüksek duvarlar örülmüştü ki, beklenen oy patlaması gerçekleşmedi. CHP’nin oyu belki birkaç puan arttı, ama bu kez de, “Başkanlık” sisteminin önünü kesebilmek için baraja gözünü diken solcu CHP’liler HDP’ye, yeni kurulan partilere verecekleri oyun boşa gideceğini düşünen ulusalcı CHP’liler ise MHP’ye oy verdi. (Örneğin Çorum’da, CHP tabanından, hem barajı aşsın diye HDP’ye, hem de 2-1-1 olsun diye MHP’ye oy gitti)
Bu hesapla, CHP normal koşullarda yüzde 28-29 bandına çıkabilirdi.
Ama, parti yönetimi de, tabanı da, oy oranının ve milletvekili sayısının azalmış olmasına takılmıyor, “Radikal İslamcı Diktatörlük” heveslerinin sonlandırılmış olmasını “büyük kazanım” sayıyor.
Sözünü etmeye bile gerek yok ki, ülke genelinde bu seçimin birinci kazananı HDP, ikincisi ise MHP…
*
Uzlaşma kültürünün yeniden (ve iyi ki) öne çıktığı bu ortamda, Çorum’un da, ortak paydalarda buluşmayı sağlayacak bir barış, kardeşlik, anlayış ve hoşgörü iklimini oluşturması, siyasi partileri, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleriyle, gerçekten “demokratik” bir platformu hayata geçirmesi gerektiğini düşünüyoruz.
*
5 Haziran Cuma günü “Huzura ihtiyacımız var” başlığı altında şunları söylemiştik:
Toplum olarak muhtaç olduğumuz sihirli sözcük “barış”…İçte ve dışta barış…Komşulardan başlıyarak dünya ile, uluslararası kurumlarla barışık bir Türkiye…Yurt içinde, herkesin birbirinin inancına, görüşüne, yaşam biçimine saygılı olduğu bir iklim; hoşgörü ve anlayışın, kardeşlik duygularının egemenliği…
İnsan haklarına saygı…Kadın ve çocukların istismarına,kadın cinayetlerine son…Çevre duyarlılığı…Herkese insanca bir yaşam…Basın ve düşünce özgürlüğü…Kısaca “gerçek demokrasi”…
*
O değerlendirme yazısında ifade ettiğimiz “beyaz sayfa” açıldı şimdi.
Biz Çorum özelinde, demokratik, katılımcı bir “ortak duyarlılık” zeminini oluşturma becerisini gösterebilecek miyiz bakalım?
Çorum’un geleceğine, çocuklarımıza, torunlarımıza karşı sorumluluğumuzun gereğini yerine getirebilecek miyiz?
Ben şahsen, dilimin döndüğünce düşüncelerimi söylemeye ve Çorum için güzel şeyler umut etmeye devam edeceğim.
Mehmet YOLYAPAR