17 günlük tam kapanmada uygulanacak yasaklar arasına, alkollü içki satış yasağı da eklendi. Marketlerde, bakkallarda ve tekel bayilerinde içki satışı yasağı çeşitli tepkilere neden oluyor. Değişik kurum, kuruluş ve kişilerce “Bunun bir yaşam biçimine karışma” olduğu değerlendirmesi yapılıyor.

İktidar içki satışı yasağı ile toplumun bir kesimine kültürel düşmanlık besliyor. Diğer yandan “Almanya, İngiltere ve Fransa’da da yasak var” gibi yalana başvurarak, kendisine sözde bilimsel dayanak arıyor.

Ayrıca iktidar kendi ilan ettiği hukuka bile uymayarak, işi hukuksuzluk üzerine inşa etme gayretinde. Daha önce ülkede en yetkili ağızların “Salgın krizini fırsata dönüştürmeliyiz” sözü anımsanırsa, halkın sağlığından çok, iktidarın salgından elde edeceği siyasi getiri, daha ön plana çıkıyor.

Restoran ve kafelerin kapanması elbette salgınla mücadelede gerekli, haklı bir önlem olabilir. Üzerinde durmak istediğimiz, insanların evlerinde kimseye zarar vermeden, ölçüyü kaçırmadan, içecekleri içkiye karışmadır. İşin bu noktası bal gibi insanların yaşam biçimine saldırıdır. Kaynağı da kuşku yok ki siyasal İslamcı anlayıştır.

Salgının başından beri biliyoruz, beş maskeyi dağıtma becerisinden yoksun iktidar, krizi zaten yönetemiyor. Bugün ülkemizde salgının üçüncü dalgası yaşanıyor, üzülerek belirtelim ki günde ortalama 400 canımız yaşama veda ediyor. Dileriz olmaz, eğer bir de dördüncü dalga olursa, bilim adamlarının yorumuna göre “Bu bir toplu kırım olur” deniyor. Bunu düşünmek bile istemiyoruz.

Her nedense yalan da olsa, içki yasağı konusunda “Almanya, İngiltere ve Fransa’yı” örnek gösteren iktidar, tedbir ve bilimsel yöntemler konusunda bu ülkelerin adını ağzına bile almıyor.

İktidar selefi, İslam anlayışını kitlelere dayatmaya çalışıyor. Hem hukuksuz hem de insan haklarına aykırı şekilde. Herkes evinde ister içer, ister içmez buna kimsenin karışma hakkı yoktur. Oysa tüm İslam ülkelerinde içki yasak da değildir. Örneğin Azerbaycan Müslüman değil mi? “İçki içmek suç ve günah değildir. Başkasına zarar vermek suçtur” diyorlar. Daha önce kendisini, “Mağdur, bu ülkenin zencileri, garipleri” ilan eden iktidar, şimdi insanların yaşam biçimine ve özgürlüklerine müdahalenin katmerlisini yapıyor.

İktidarın penceresinden bakınca, yarın birinin kolonyayı da yasaklaması gerekir. Tüm dezenfektan ürünleri alkol içeriklidir. Doğanın içinde bulunan bir elementtir. “Alkol kullanmak suç ve günahtır” derlerse hiç şaşırmayalım.

Bu ülkede ne yazık ki içki içiyor diye insan öldürüldüğü biliniyor, neden içmiyorsun diye kimseye dokunulmadı. İktidar siyasal İslamcı anlayışı ile, ülkeyi ortaçağ karanlığının da ötesine düşürüyor. O çok beğendikleri Abdülhamit döneminin bile gerisine düştüler. Abdülhamit hem kendisi içki kullanıyordu, hem de en büyük içki fabrikaları onun zamanın da kurulmuştu.

Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen HÜDA-PAR’ın, “Son dönemlerde alınan en güzel kararlardan bir tanesi” demesinden de anlaşılacağı üzere içki satışı yasağı şeriatçı bir uygulamadır.

Başta da belirttiğimiz gibi hukuksuzdur, insanların evinin içine karışmadır, laikliğe ve insan haklarına aykırıdır. İdeolojik bir uygulamadır. İçki yasağının corona virüsle bir ilgisi yoktur. Sessiz kalmak şeriata teslim olmak anlamına gelir.