Son günlerde sık duyduğumuz sözcüklerden birisi “çökme” üzerine.

Pek hayırla anacağımız bir sözcük değil. İçimizi karartan bir sözcük. Malzemeden çalınan bina çöktü. Savaşta yenilenler diz çöktü. Depremde binalar çöktü. Örneğin Ali marinaya çöktü veya Veli filanca lüks otele çöktü. Nerden baksak insanın içini ısıtan bir sözcük değil. Anadolu’da çökme sözcüğü tecavüz anlamında da kullanılır ki, bu en beteri. Falanca kişi falanca kızın başına çöktü, açılımı kıza tecavüz etti (ırza geçti) şeklinde anlıyoruz.

Son günlerde bu sözcüğü sık kullanıyor olmamız, memlekette bir şeylerin ters gittiği anlamına geliyor. Sedat Peker’in açıklamaları ile çökme sözcüğü etle tırnak gibi oldu, yaşamımızda. Diyor ki “Mehmet Ağar marinaya çöktü”, O da diyor ki “Biz çökmesek mafya çökecekti” yani itiraf ediyor çöktüğünü. Marinadaki görevinden alınması da bunu doğruluyor.

Hukukun bittiği yerde çökme olur. Hukuksal meşru bir yol bittiyse orada uygarlıktan bahsedebilir miyiz?

İktidarın gözde beşli müteahhidi maden arama veya taş ocağı açma, sahillere otel yapma gibi bahanelerle dağlara, denizlere, sahillere çöküyorlar. Ek olarak da milletin anasının hatırını soruyorlar.

Millet Bahçesi yapacağız diye Salda Gölü’nün pırlanta gibi kumlarına çöküyorlar.

Kamuoyuna yansıdığına göre birileri Aydın Doğan’ın malına çökmüş. Yetmemiş eş zamanlı olarak Ziraat Bankası’na çöküldüğü söyleniyor. 750 milyon dolar kredinin ödenmediği iddia ediliyor. Bu milletin parasıdır, ödedik işte makbuzu diye gösteremiyorlar. Fakat Ziraat Bankası’nın gücü gariban köylüye yetiyor. Ödenemeyen küçük kredilerde köylünün ineği, danası, traktörü, buğdayı haczediliyor. Banka da köylüye, ziraatçıya çöküyor.

Petrol, doğal gaz, elektrik zamları durmak bilmiyor, bunları sağlayan kurumlar el yakan faturalarla halka çöküyor. Halk başını kaldıramıyor. Bulursa bulabildiği kadarıyla halk da soğan ekmeğin başına çöküyor.

Rahip Bronson olayında, Amerika Birleşik Devletleri’ne “Ver papazı, al papazı...yargımız kararını verir, biz o karara uyarız” gibi hamaset filan yaptık, içeriye dönük. Fakat Amerika “Ekonomini batırırım haa..” deyince, aldı papazını gitti. Ek olarak paramız yüzde kırk değer kaybetti. Dolar fırladı, hala belimizi doğrultamadık, yükselmeye de devam ediyor. Amerika da bize çöküyor.

Aslında Özal zamanına kadar uzanıyor çökme olayı. Özelleştirme adı altında kıyılar, ormanlar, sahiller adeta yağmalanıyor.

Paramound Otel’den bahsediyoruz. 2012 yılında güzelim ormanlık ada, yap-işlet modeline göre 49 yıllığına Atilla Uras’a veriliyor. Uras yaptığı tesislerle toplumun ve doğanın üzerine çöküyor. Şöyle ki; “A. Uras batan Marmarabank'ın yönetim kurulu başkanı. 1994'te devlet tarafından el konulan bu banka da Halkbank'ın 7 milyon dolar, Türkiye Kalkınma Bankası'nın 2.8 milyon dolar TEK'in de 780 milyar lirası battı. Banka ayrıca 20 bin dolayındaki mudiye olan 3 trilyon liralık borcunu ve yabancı bankalardan aldığı 120 milyon doları da devletin sırtına bıraktı.”*

Uras’ın oteline de bir Azeri kara para aklayıcısı, mafyatik yollarla çöküyor. Sonra bir Rus oligarka devrediliyor. Yerli ortaklar birbirine çökmeye çalışırken birisi yurt dışına kaçırılıyor. Daha sonra birisinin de otele tankla girerek çöktüğü anlaşılıyor.

Bir suit odası 100 bin lirayı aşan otele üst düzey yargı mensuplarından, bazı kamu görevlisi ve iş adamlarına, havuz medyasının sözcülerine kadar, otelde kalıp, yiyip, içip para vermedikleri, otele çöktükleri iddia ediliyor.

Son haberlere göre Ordu Yardımlaşma Kurumu OYAK’a bazı çökmelerin olduğu iddia ediliyor. Görünen o ki çöken çökene bir süreci yaşıyoruz. Bu kadar çökme olunca önümüzdeki ilk seçimlerde sizce daha neler çökebilir göreceğiz.

Dip Not; * https://www.milliyet.com.tr/ekonomi/marmara-bank-yoneticilerine-hapis (9 Kasım 2000).