Eğitim ordusunun 50 yıllık neferiyim ve alan olarak da ilköğretim düzeyindeki çocuklarla ilgileniyorum. Bu süreçte çocukların genel karakter özellikleri ile ilgili olarak şunu fark ettim: Ailelerin “Bizim çocuk çok çekingen, hatta pısırık. Vur eline, al ekmeğini; gıkı bile çıkmaz.” diye şikâyet ettiği evlatlarının %90’ı ailenin ilk çocuğu. İkinci çocuk için en büyük şikâyet konusu ise çok şımarık olması. Her şeye karışıyor, susturamıyoruz diyorlar.

Peki ama aynı ana-baba tarafından eğitilen iki kardeşin neden ilki elinden ekmeğini bile alsan sesini çıkaramayacak kadar çekingen yapılı olurken, diğeri girişimci ve hakkını arayan bir kişilik geliştirebiliyor? Tabii ki en önemli etkenlerden birisi anne ve babadan gelen genetik özellikler. Ama tüm davranışları genetiğe bağlamak da doğru değil. Özellikle çocuğun büyüme sürecinde aldığı eğitimin en az genetik özellikler kadar önemli olduğunu düşünüyorum.

İşte bu noktada aile içi yani ana-baba eğitiminin önemi ortaya çıkıyor. İlk çocuğu çok terbiyeli yetiştirmek isteyen aile “şunu yapma”, ”her lafa karışma”, “uslu otur”, terbiyeli ol”, vb. mesajlarla çocuğu dar bir kalıbın içine sokuyor ve öyle büyütüyor. Sonuçta da bu kalıpların doğruluğunu beyninin en ücra köşelerine yerleştiren çocuğumuz kendini bile savunmayı beceremeyen ve bazı kesimler için işlenmeye çok uygun tam bir sazan haline geliyor. Kim ne söylerse doğru olarak onu kabul ediyor ve her istenileni kuzu kuzu yerine getiriyor. Hele hele bunların eline sizin görüşlerinizi savunan birkaç kitap verip de fiştekledin mi, ömür boyu sizin bedava borazanınız ve hizmetkârınız oluveriyor.

Aile ikinci çocukta aynı hataya düşmüyor. Çünkü ilk çocukla birlikte onlar da büyüyüp deneyim kazanmış ve çocuk yetiştirmeyi öğrenerek gerçek ana-baba olmuşlardır. Kalıpları gene vardır ama hem daha az, hem de daha esnek ve değişebilir niteliktedir. Böyle olunca da değer verilen ve önemsenen çocuk, daha girişken ve sağlam kişilikli oluyor. Kendini kurtların ağzına atmadığı gibi onlarla mücadele etmeyi de becerebiliyor.

Birinci grup çocukları sadece okuyorlar o kadar. Kafalarında binlerce düşünce cirit atıyor ama yetiştirilme tarzları nedeniyle kendilerini ifade edemeyip hep susuyorlar. Konuştukları zaman ise, kendine şırınga edilen fikir dışındakilerin tamamını reddediyor ve çabucak saldırganlaşıp herkesi susturmaya çalışıyor. Sabit fikirliler ve görüşlerinin değişmesi hemen hemen imkânsız. Halk deyimiyle “ille de eşeğimin odunu.” Sözü, tam onlar için söylenmiş. Yeniliklere karşı çıkıyorlar ya da çok zor uyum gösteriyorlar. Ayrıca bu tür çocuklar genellikle teknoloji özürlüler.

Diğer çocuk ise, birincisi gibi okuduğu her şeyi doğru kabul etmeyip okuduklarını yorumlayıp analiz yapabiliyor. Ayrıca görüşlerini medeni bir şekilde tartışıp ikna edebiliyor. Ya da kendi fikrinin yanlış olduğunu anladığında geri çekilmeyi biliyor. Yanlış yönlendirmelere direnip birilerinin borazanı olmaktan kendini koruyabiliyor. Yeniliklere ve değişkenlere açık ve kolay uyum gösteriyor.

Tabii ki bunlar benim kendi gözlemlerim sonucu yaptığım genellemeler. Destekler ya da karşı çıkabilirsiniz. Ama bir insanın kişilik özelliklerinin oluşmasında ailede aldığı ilk eğitimin önemini inkâr edemezsiniz. Bunu fark eden gelişmiş ülkeler hem evlenmek hem de çocuk sahibi olmak isteyen eşlere hem evlilik hem de anne baba eğitimini zorunlu olarak vermeye başladı. Dilerim biz de de uygulanmaya başlanır.

Geleceğimiz, ileride bizi yönetecek çocuklarımıza bugünlerde vereceğimiz eğitime bağlı. Bunun da başlangıç noktası aile içi eğitim.

DÜŞÜNEN SÖZLER:

Planınız bir yıl içinse pirinç ekin, on yıl içinse ağaç dikin, yüz yıl için ise insanları eğitin. Huang-Çe

Âdem adam olmayınca, adam etmez adamı; Âdem’e adam gerek, adam ede adamı." Ziya Paşa

Yeryüzünde barışı sağlayacak sihirli değnek analarla öğretmenlerin elindedir. Platon

Her şey akla muhtaçtır, akıl da eğitime. Hz. Ali

Eğitim görmüş halkı bir yöne sevk etmek kolay, sürüklemek güçtür, idare etmek kolay, köleleştirmek imkânsızdır. Lord Brougham