Kılıçdaroğlu’nun 2010 yılında başkanlığa gelmesiyle, 10 yıldır partinin önü açılmak, biraz da olsa ezberler bozulmak ve başarısız siyasi anlayışlar silkelenmek istendi.

CHP’nin büyüyememesinden, yıllardır seçim kazanamamasından rahatsızlık duyan milyonlarca seçmen bunu istiyordu.

Sanırım bu politika ya yeterli ölçüde anlatılamadı, ya açık bir dille ifade edilemedi, ya da kuşkulu karşılandı. Ki; bu nedenle zaman zaman hem çelişkili hem de çok önemli siyasi yanlışlıklar yapıldı.

12 Eylül’den sonra önü açılan, 2000’lerden sonra daha da güçlenen Siyasal İslam’ın sosyolojik nedenlerini okuyamama ise bu siyasi yanlışlıkları daha da besledi.

Nitekim:

-Alevi açılımından uzak duruş…

-Yine önce “Demokratik Açılım” olarak sunulan, sonra “Çözüm Süreci” olarak sürdürülen Kürt sorunundan uzak duruş…

Ve de bu duruşu iç politikada faydacı bir siyasi duruşa dönüştürüş, CHP’nin de en büyük yanlışı idi.

Oysaki doğru olan, yıllarca halının altında süpürülerek daha da büyütülen bu sorunlara sahip çıkmak, çözümüne katkı sağlamaktı.

Çünkü kurucu değerleri üzerinde taşıyan kimliği ile bu sorunların çözümü, onun hem tarihsel, hem de siyasal bir göreviydi.

* * *

Ve yine, önceki yazılarımda da zaman zaman belirttiğim gibi;

-2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Atatürk dönemini diktatörlükle niteleyen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi…

-2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde, uzun bir süre Abdullah Gül’ün peşinden koşulması…

-20 Mayıs 2016’da kabul edilen dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili anayasa değişikliği için, “Anayasaya aykırı ama ‘evet’ diyeceğiz” denilmesi…

-16 Nisan 2017 günü yapılan ve Başkanlık Sistemi Referandumu için, “Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğiz” deyip götürülmemesi…

-2019’da sınır ötesine asker gönderme tezkeresi için, “Oradaki askerlerin burnu kanamasın diye tezkereye içimiz yana yana 'evet' diyeceğiz” denilip, daha sonra da “Türk askeri Suriye’de ne arıyor” denilmesi gibi çelişkili bir siyasi duruş…

Bunlar CHP’nin büyük siyasi yanlışları idi.

Aslında yapılması gereken:

-İktidarı yıpratmak gibi bir anlayış değil, ülke için doğru olanı yapmaktı.

temel sorunlarda faydacı bir davranış değil, daha da cesur olmaktı.

Çünkü siyasi liderlik budur ve de siyasi liderlik, cesur kararlar verebilmektir.

* * *

Yine de 2019 yerel seçimlerinde büyük bir başarı gösterildi, büyük kentler alındı. Kim ne derse desin bu başarı, Kılıçdaroğlu’nun oluşturduğu ittifak politikalarının ve de CHP’nin bir başarısı olmuştur.

Elbette bu başarı kalıcı mıdır, bilemiyoruz. Ama 2023 seçimlerine böyle güçlü bir moralle girilir olunacaktır.

İşte böyle bir dönemde, Muharrem İnce’nin açtığı kulvarda yeni bir gelişme oldu.

29 Ocak günü CHP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, Karabük Milletvekili Hüseyin Avni Aksoy ve Yalova Milletvekili Özcan Özel CHP'den istifa ettiler.

Peki, istifa gerekçesi olarak ne dediler?

“Parti, ideolojik yörüngesinden çıkmıştır” denildi.

“Cumhuriyetçiler, Atatürkçüler dışlanıyor” denildi.

“Parti iyi yönetilemiyor” denildi.

“Taktik ve stratejiler doğru değildir” denildi.

“HDP yönetimi ile ilişkilere mesafe konulmalı” denildi.

“Parti içi demokrasi adımları atılmalıdır” denildi…

Yani parti yönetimine ilettikleri mektupta, özet olarak bu tespitler ve bu talepler öne çıkmıştır. Elbette bu eleştirileri getirmek, parti üyesi sıfatıyla da doğal bir haktır.

* * *

Evet, haktır ama:

-İktidar, şimdiden 2023’ün hesaplarını yaparken…

-Muhalefet, yerel seçim sonuçlarıyla büyük bir moral kazanırken…

Yani böyle bir zamanlama içinde istifa edilmesi çok manidar olmuştur.

Üstelik Atatürk ismi de bir şemsiye gibi kullanılarak…

Oysaki bu ülkede, darbeciler de muhtıracılar da Atatürk adını kullanmışlar, Atatürk adını bir maske yapmışlardır, unutmayalım.

Şimdi bu istifacılara ve de bu istifaları doğru görenlere:

Yukarıda kusur olarak belirttiğimiz hangi siyasi davranışa itiraz ettiniz de ayrılma noktasına geldiniz diye bir sormak gerekmez mi?

Özellikle de büyütülen bir kamplaşma döneminde, hangi kampa hizmet ettiğinizi neden göremez oldunuz diye bir sormak gerekmez mi?