Demokratik ülkelerde benzeri var mıdır bilemem ama varsa da bizimkine benzeyeceğini pek sanmam.

İktidarı elde eden bir parti, ülke yönetiminden çok muhalefetteki partileri hedef alıyorsa eğer, bunda bir yanlışlık var demektir.

Hizmet için iktidara talip olmuşsun.

Tamam, bu anlaşılabilir bir durum.

Seçimi de kazanıp, iktidar da olmuşsun.

Bu da tamam.

İktidara gelen, gücü ele geçiren parti ve yöneticileri ne yapar?

Ülkeyi idare ederler değil mi?

Halkın geleceğini planlarlar.

Milletin refahı için güçleri yettiğince çalışırlar..

Bu arada “arıza” da yaparlar.

Yani hata ve yanlışlara da düşebilirler.

Bunu düzeltmenin yolları vardır.

Demokratik sistemlerde, idarelerde seçimi kaybeden partiler, muhalefete düşmüş demektir.

Onların hedefleri de gelecek seçimlerde iktidar olmak için yeni çözümler üretmektir.

Tabii ki muhalefet partilerinin sadece geleceği planlamaları yetmez.

Bu partiler iktidarı ele geçiren ve ülkenin geleceği için çalışan parti ve yöneticilerini de denetlemekle görevlidirler.

Yani iktidarın yanlışlarını bulmak, hatalarını ortaya çıkarmak ve yaptıkları yanlışların düzeltilmesi için çaba göstermektir.

Mümkün olduğu kadar yıkıcı olmadan.

Mümkün olduğu kadar kamu hak ve hukukuna zarar vermeden.

Mümkün olduğu kadar ılımlı ve yapıcı bir dil kullanarak, ortamı germeden.

İyi de bizde neden bu demokratik gelenek ve uygulamalar hayata geçirilmez?

Neden yapıcı eleştiriler bir kenara bırakılıp “yıkıcı” muhalefet yapılır?

Hadi diyelim ki, muhalefet sınırları zorlayarak iktidara haksız yere yüklendi ya da eleştiri dozunu kaçırdı?

Peki, iktidar bu durumda ne yapar veya ne yapmalı?

Burada derin bir soluk alalım.

İktidarlar, kendilerini savunmak için kendi “havuz” medyasını kurar mı?

Tüm medyayı –TV-gazete-radyo- ele geçirip sadece ve sadece ve de her gün muhalefete yüklenmek için, kendi dışındaki partileri yerin dibine sokmak amacıyla böyle bir gücü kullanmayı amaçlar mı?

Muhalefet partileri bir yana hemen her gün sadece ana muhalefet partisi lideri ve yöneticilerini hedef tahtasına koyar mı?

Diyelim ki ana muhalefetin hiçbir eleştirisi doğru değil.

Yanlışları değil, doğru olanları da eleştiriyor.

Hatta her gün iktidarın yaptığı her icraatı yerden yere vuruyor.

İktidar erki, işi gücü bırakıp, tüm silahları kullanıp ana muhalefetin lideri değil, tüm yöneticilerini yerden yere vurur mu?

Partinin bir asırlık geçmişine kadar eleştiri dozunu arttır mı?

Hatta bazı günler sadece ve sadece tüm zamanlarını yöneticileriyle, bakanlarıyla, Saray’daki yancı ve yalakacılarıyla tüm gücünü muhalefeti eleştiriye harcar mı?

Bu ve benzer taktikleri gerek algı operasyonları ve gerekse pelikan gruplarıyla kullanır mı?

Ve bütün bu yöntemleri 19 yıl boyunca biteviye canlı tutmayı hedefler mi?

İşte burada duralım.

Biraz soluklanalım.

Bütün bunlarda haksızlık payı yüksekse eğer.

Biri çıkar bir tek tripot ve kamera ile adama “dur” der…

İşte o zaman bugüne kadar izlenen yolun pek de demokratik olmadığını anlarsın.

Bir de şunu fark edersin.

“Çaresiz muktedir” durumuna düşmek, en kötü güç sahibi olmak demektir.