18 Mart 2021, yani bugün, dünya tarihinde bir benzeri olmayan, yüce Türk milletinin yeniden dirilişi olan, Çanakkale Zaferimizin 106. yıldönümü ve bütün şehitlerimizi anma günüdür.

Geçmişini bilmeyen bir millet geleceğinden emin olamaz. Tecrübelerden ibret almayanlar eskisinden daha beter belalara düşerler. Onun için Çanakkale ruhu ne demektir, bundan ne anlamalıyız, özellikle bu ruhu çocuklarımızın ve istikbalimiz, geleceğimiz olan gençliğimizin beyinlerine ve genlerine yerleştirmeliyiz.

Nedir Çanakkale ruhu?

1-Çanakkale ruhu, kısa ve öz olarak söylememiz gerekirse, bu milletin varoluş mücadelesi olup, yeniden doğuş veya yeniden diriliş destanıdır.

2-Çanakkale ruhu; yüce Türk milletinin 7’den 77’ye tüm vatan evlatlarının, sarsılmaz bir iman gücü, bitmez azim ve iradesi, sabır ve metanetinin kutsal belgesidir.

3-Bugün, mukaddes mekan olan camilerimizde özgürce, hürriyet içerisinde, huzur içerisinde serbestçe namazımızı kılabiliyorsak, işte bunu, erinden komutanlarına bir milletin çoluk çocuk, genç, ihtiyar, kadın-erkek yüz binlerce vatan evladının akıttığı kan, verdiği can olan Çanakkale ruhuna borçluyuz.

4-Çanakkale savaşları tarihte eşine az rastlanan çetin ve kanlı savaşlardan biridir. Şunu hiç unutmayalım ki, bu savaş Müslüman Türk milletini tarih sahnesinden silmek üzere müstevlilerin topyekûn bu milleti yok etmek için Çanakkale’de, Gelibolu’da cereyan eden ölümcül ve acımasız korkunç savaşın kahramanı Türk askerlerinin kazandıkları zaferin adıdır Çanakkale Ruhu. Çanakkale Savaşları efsaneleşmiş bir zaferin adıdır. Çünkü bu bir iman savaşıdır. Bütün tarihçiler bunda müttefiktirler.

*

Çanakkale savaşları bilindiği kadarıyla 400 bin düşman askerinin ölümü, resmi kayıtlara göre 253 bin gencecik evladımızın şehit olduğu bilinmeyenlerle birlikte, şehitlerimiz ve düşman askerlerinden ölenlerle bir milyona yakın insanın can verdiği bir savaştır Çanakkale Savaşları.

Gelibolu Yarımadasının doruk yeri olan Cönk Bayırı denen yerde insan kanının sel gibi aktığı bir savaştır Çanakkale Savaşı.

*

Çanakkale Savaşları, başta İngiliz ve Fransızların yönetiminde, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer sömürgelerden toplanan ve niçin çarpıştığını bile bilmeyen 750 bin, evet 750 bin müttefik düşman kuvvetlerinin Anadolu’nun gariban, yoksul insanlarının çoğunlukta olduğu, yaşları 15-17 olan çocukların ve orta yaşlıların oluşturduğu, amma, din, vatan, millet, devlet, bayrak ve ezan uğruna can vermeye yemin etmiş, “Ya istiklal, ya ölüm” parolası ile bir daha geri dönmemek üzere yola çıkmış 400 bin kınalı kuzuların ölüm kalım savaşıdır. Bu savaşın da düşmana asker zayiatı 750 bin kişilik bir ordunun 400 bin askeri öldürülmüştür. 300 bine yakın da Mehmetçik şehit olmuştur. Onun için bir milletin evlatları bu savaşı unuturlarsa, hafızalarını yitirmiş demektir.

Çanakkale Zaferi sıradan bir zafer değildir. Temmuz 1914’de başlayan Birinci Cihan Harbi 1918’de Çanakkale Zaferi ile son bulmuş, ancak bu milletin nihai zaferi 1920’ye kadar İstiklal mücadelesi sürmüş, 9 Eylül’de İzmir’de Yunan’ın denize dökülmesi ile neticelenmiştir.

Çanakkale Savaşları 8 ay 25 gün sürmüştür. Gelibolu Yarımadasında binlerce ağaç atılan mermilerle bıçakla kesilmiş gibi yere yığılmıştır. O kadar ki, taş üstünde taş, beden üstünde baş bırakmamıştır. Metrekareye düşen mermi sayısı 6 bindir.700 binden fazla insan bu mermilerle öldürülmüştür. O zaman düşman en gelişmiş teknolojik silahlarla donanımlı idi. 231 harp gemisi, 1155 uzun menzilli top ve daha niceleri... Bunlara karşılık Mehmetçiğe günde 7 mermi veriliyor ve hiç birisinin boşa atılmaması emredilirken, düşman askerlerine günde 700 mermi atma yetkisi veriliyordu. Yani bu milletin evlatları, bu güçlü düşmana karış tabiri caizse tahtadan tüfek bamyadan fişek kabilinden silahlarla savunma yapıyordu.

*

Bugünkü yazımız, özellikli bir yazıdır. Onun için Çanakkale savaşları aynı zamanda bir mucizeler, olağanüstü haller savaşıdır. Bu sözü o zaman Cönk Bayırı savunma komutanı 57. Alay Komutanı olan Mustafa Kemal Atatürk söylemiştir. Çünkü Cönk Bayırı’nı aşan düşmana karada İstanbul’un yolu açılmış oluyordu. Zafer Cönk Bayırının korunmasına bağlıydı. Arz etmek gerekirse, bu mucizelerden sadece ikisi şu idi:

1.O zaman Balıkesir’in Savran köyünden (bugün ilçe) olan Seyyit Onbaşı, 215 okka, yani 276 kilo ağırlığındaki top mermisini büyük bir hırsla, bismillah, Allahü Ekber deyip sırtına kaldırıyor, mermiyi topa yerleştiriyor. O zaman yanında bulunan Niğdeli Ali Çavuş; “Seyyit Onbaşı 276 kiloluk mermiyi sırtına alınca, kemiklerinin çatırtısını duydum, kırılan bir ağaç dalının sesi gibi ses çıkarıyordu” demiştir. Okur yazar bile olmayan hesap kitap bilmeyen Seyyit Onbaşı topu ateşliyor, o mukaddes mermi düşman gemilerinin donanmasının komuta merkezi olan ve içerisinde binlerce asker ve cephane bulunan Ocean zırhlısının borusundan içeri giriyor. O kadar düşman askeri ölüyor. Cephaneler imha ediliyor. Çanakkale Boğazı cehenneme dönüyor.

Nusret Mayın gemisinin boğaza döşediği mayınları aşamayan düşman gemileri Gelibolu Yarımadası’na yöneliyor. Yüz binlerce askerini tüm askerlerimizi yok etmek amacı ile Gelibolu sırtlarına yığıyorlar. İşte o zaman göğüs göğse, can cana çarpışmalar başlıyor. Gelibolu sırtları cesetler deposuna dönüyor. İşte o zaman bir mucize daha gerçekleşiyor. 57. Alay Komutanı ve Cönk Bayırı savunmasından sorumlu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün sol göğsüne bir düşman mermisi isabet ediyor ve cebinde bulunan cep saatini parçalıyor. O saat Atatürk’ü ölümden kurtarıyor. Eğer o saat olmasaydı, mermi Atatürk’ün kalbine saplanacaktı.

bu ve buna benzer olağanüstü birçok hikmetli olay bu savaşta cereyan etmiştir. Bu olaylara basit bir tesadüf denilebilir mi? Bunun arkasında bir hikmet ve sebep yok mu? Zaferin kazanılmasından sonra Seyyit Onbaşı 276 kiloluk mermiyi ikinci kez kaldırmak istemiş, defaatle denemiş ama kaldıramamıştır.

(SÜRECEK)