ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ

 

Yerel gazete dağıtıcısı ne yapar?

Sabaha karşı saat 03.00’te kalkıp matbaaya gelir.

Basımı tamamlanmış olan gazeteleri alır, gazete idarehanesine getirir.

Alt kattaki veya yan bölümdeki katlama masalarında gazeteleri katlar.

Katlama işi bitince, motosikletine yükler, saat 05.00 sularında dağıtıma çıkar.

Yüksek tirajlı yerel gazeteler için her bir dağıtıcının dağıtmakla yükümlü olduğu gazete sayısı 250-350 arasındadır.

Soğukta, karda, yağmurda, rüzgârda…

Kendisine ayrılmış olan bölgede gazeteleri tek tek abonelerin posta kutularına koyar, kapının altından atar, kapı koluna sıkıştırır…Çünkü abonelerin çoğu işyeridir ve henüz açılmamıştır.

Kapı koluna sıkıştırılanlar çalınırsa –ki bu sık sık olur- gazeteye gelen telefon üzerine yeniden götürmek zorundadır.

Hava koşullarına göre üç-dört saatlik bir mücadeledir bu.

Ve pazar günlerini, dini bayramları çıkarsanız, yılda 300 günün üzerinde, kesintisiz ve aksamasız verilmesi gereken bir hizmettir.

Bırakınız gazetenin kâğıdını, baskısını, maliyeti oluşturan diğer giderlerini; sadece bu dağıtım hizmeti bile, yılda 100 liraya değmez mi?

Değer, değmesi de lâzım, ama…

Bilirsiniz, “işler kesat” diyenin tasarruf için ilk aklına gelen gazete aboneliği olur. Oysa, abonelere bir gazete yaklaşık 30 kuruşa gelmektedir. Yani günde bir çay eksik içilse, bundan daha fazla tasarruf sağlanması mümkün olacaktır.

Onu da geçtik, bir de “aboneyim” diye -deyim yerindeyse- tuz yalatanlar var.

“Haberimiz var” diye muhabir çağırırlar, muhabir gider.

Nedir haber?

Ürünlerinde indirim yapmışlardır!

Lâ havle…

İndirim “haber” değil, “reklâm”dır…Reklâm verseniz ya…

Eyvallah deseniz, yıl 52 hafta, 52 reklâmı haber diye geçireceklerdir 100 liralık abone bedelinin içinde…Her bir haber, abone ücretine bedel reklâm niteliğinde…

El insaf!..

Gazetecilik bu kadar mı ayağa düştü?

Bu kadar mı oyuncak oldu?

Topu topu 100 liraya bu kadar mı adam kullanma olur?

Ha, bir de ukalâlar…

Hasbinallah deyip, farklı bir başlık filan çıkararak reklâmını -tanıtım yerine koyup- “haber” diye vermişseniz, sayfasını, yerini, sütununu, puntosunu, başlığını beğenmemeler…

Arayıp muhabire “fırça” atmalar…

Bunu yapan “patron” olsa yüreğiniz yanmaz.

Kendi de orada kıytırık bir çalışandır aslında.

Kendi ortamındaki ezikliğini, başka bir çalışanı ezmeye kalkışarak örtmeye çalışmaktan başka bir şey değildir zaten bu!...

İş gazete yönetimine ulaşınca haddi bildirilir bildirilmesine de…Bir kere olan olmuş, kırılan kırılmış, dökülen dökülmüştür.

Ulan, yılda 100 liraya bu kadar hizmet alıyorsun, bir de, gazeteyi bütün çalışanlarıyla birlikte satın almış gibi hükümranlık mı taslayacaksın?

Hasssss...ta mısın sen?

Ayıp denen şeyi bilmez misin sen?

Edep, haya hak getire mi sende?

Zibidi !

ANLAMAYANA DAVUL-ZURNA AZ