Bu haftaki yazımı kaleme aldığım sıralarda değerli dostum, arkadaşım Sayın Prof.Dr. Ahmet Samsunlu'nun vefat haberini büyük bir üzüntü ile öğrendim. Kendisi başta ülkemiz olmak üzere, Çorum'a ve kurucusu olduğumuz Çorum Eğitim ve Eğitim Kültür Vakfı'na sonsuz hizmetleri olmuş değerli bir isimdi. Kendisine Yüce Allah'tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Sayın Prof.Dr. Ahmet Samsunlu'yu her zaman rahmet ve minnetle anacağız. Mekanı cennet olsun inşallah.

* * *

Geçen hafta cuma günü İzmir'den gelen üzücü haber ile deprem gerçeğini bir kez daha acı bir şekilde hatırladık. Depremde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine sabır ve yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Defaten deprem ile ilgili bazı yazılar kaleme aldım ve siz değerli okuyucularım ile paylaştım. Bu hafta alışılagelmiş, bildik şeyleri kaleme almak istemiyorum. Alışılmışın dışında, olayın insani boyutlarını ele almaya çalışacağım.

Sizleri deprem öncesine götürmek istiyorum. Geçen hafta çarşamba günü Mevlid Kandili münasebeti ile Turhal'dan konulara farklı pencerelerden bakan genç bir kardeşimiz arayarak kandilimi kutladı sağ olsun. Karşılıklı sohbet ederken bana:

"İlhan amca, Kandil münasebeti ile gelen mesajları kontrol ederken, herkesin yüce Yaratan'dan merhamet, rahmet istediğini gördüm. Eşime de söyledim, 'Kulları olarak bizler, Yüce Allah'tan merhamet istiyoruz ama, yaratılan bizler, onun yarattığına ve yarattıklarına Yüce Yaratan'dan istediğimiz merhameti ne yazık ki göstermiyoruz.' dedim ve eşim bana 'Biz neyi kaybettik acaba?' dedi." Telefon görüşmemiz devam ederken bana:

amca; sizce biz neyi kaybettik?" şeklinde bir soru yöneltti.

Bu soruya kısa yoldan cevap verip kestirip atmak işime gelmedi açıkçası. Kaybettiklerimizin ne olduğuyla ilgili kendimce gözlemlerim, kendimce cevaplarım var.

"Biz neyi kaybettik?" sorusuna yanıt aramaktansa "Biz neleri kaybettik?" sorusuna bir yanıt aramamız gerektiğini düşünüyorum. Aslında her akşam haberleri izliyorsanız bu soruya da bir yanıt bulabilmeniz mümkün.

Öyle günler yaşıyoruz ki, hayır, yaşamaya çalışıyoruz aslında. Düşünsenize komşunuzu iyi niyetle uyarmaya çalışıyorsunuz, birinin elinde balta, diğer ikisinin elinde sopa ile üç kişinin saldırısına uğrayıp yaralı bir vaziyette soluğu hastanede alıyorsunuz;

Kadınlar sokak ortasında darp ediliyor, öldürülüyor, saldırıya uğruyor;

Sevincini kutlamaktan aciz biri çıkıp, artık siz "Maganda" mı dersiniz veya başka bir şey mi bilmem ama ruhsatlı veya ruhsatsız tabancasından çıkan kurşun ile sizi veya bir sevdiğinizi yaralayabiliyor ya da hayattan koparabiliyor;

Trafikte yol vermedin diye aracınızın üstünde tepişilebiliyor, park etme kavgaları yüzünden insanlar ölüyor;

Bizimle hayatı paylaşan sokak hayvanları kendisini şoför sanan bazı kendini bilmezlerin araçlarının altında can veriyor;

Sigarasının izmaritini, maskesini, su şişesini vs. her şeyi çöp yerine denize, toprağa gelişigüzel atıyor, mahalleleri, sokakları ve dünyayı kirletiyoruz;

İzmir'de deprem olmuş, canlar beton bloklar altında kurtarılmayı bekliyor, insanlar dua ediyor, bir de bakıyorsunuz ki sosyal medya denen yozlaşmış mecrada deprem ile ilgili akla hayale, hiçbir ahlaka sığmayacak mesajlar dolaşıyor.

Yahu bize neler oluyor inanın anlam veremiyorum.

Hani söylenip duruyoruz ya "Dünya kirlendi" diye. Kirlenen dünya değil! Kirlenen esasında "İnsan"!

Çünkü tükettik! Sevgiyi, saygıyı, tahammülü, merhameti, ahlakı, şefkati, nezaketi, zarafeti, hoşgörüyü... Kısacası insan olmanın tüm güzelliklerini ve erdemlerini yitirdik. Her geçen gün de tüketmeye ve yitirmeye devam ediyoruz.

Peki sizce bir neleri kaybettik?

En güzel günler sizlerin olsun.