Bir ülke düşünelim, 783.000 kilometrekare toprakları olsun. Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada. 80 milyonu aşkın nüfusa sahip olsun. Topraklarının tamamı 4 mevsimi yaşasın. Topraklarının büyük bölümü verimli ekilip, dikilebilir araziye sahip olsun. Halk deyimi ile adeta topraklarına “taş eksen, taş can bitecek” türden verimli, güneş, su ve toprağa sahip olsun. Dünyanın en genç iş gücü potansiyeline sahip olsun.

Dünya ülkeleri bir tesbih olsa oltu taşından, içinde bir boncuk var ki adeta kehribar tanesi gibi ışıl ışıl, gözleri kamaştıran bir kehribar tanesi. Güzel desem sözcük yetersiz kalıyor. Güzelden güzel, altın, pırlanta, elmas desem yine sözcük yetersiz kaldı. Dahası edebi gücüm yetersiz kaldı betimlemeye, bağışlayın. O saydığım güzide madenlerin hepsi, o canım, o kutsal, o “ Taşı eksen can bitecek toprakların” o ‘bakmaya ve basmaya kıyamadığımız’ kutsal toprakların bağrından çıkıyor. Damarlarından arıtılıyor. Büyük ozan Aşık Veysel’in “Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi,” dediği topraklar. Bizim topraklarımız.

Ülke sınırları içinde zapt olmayıp, dizginlerini koparan at misali sınırları aşıp dünyanın en verimli Mezopotamya topraklarını sulayan, Dicle ve Fırat’ın doğduğu, ana yurdu olan ülkeden bahsediyorum. Yine dizginlerini koparan at misali zaptolmayıp 1355 km ülke topraklarını sulayıp Karadeniz’de öfkesini alan Kızılırmak ve 418 km uzanan Yeşilırmak’ın olduğu ülkeden bahsediyorum. Seyhan, Ceyhan, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Akçay, Çoruh, daha irili ufaklı pekçok nehri, çayı olan ülkeden bahsediyorum. Bir zamanlar balık tutulan, şimdi ise atıklar yüzünden zehir akan Ergene Nehri’nin olduğu ülkeden bahsediyorum. Tarihi, doğası, dağları ve gölleri ile turizm çekiciliği olan güzide bir ülkeden bahsediyorum. Daha düne kadar, tarımda dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden birinden bahsediyorum.

Cahit Külebi'nin ‘‘Edirne'den Ardahan'a kadar / Bir toprak uzanır, / Boz kanatlı üveyikler üstünden uçar / Ardahan'dan Edirne'ye / Edirne'den Ardahan'a kadar... Bu toprak bizim yurdumuzdur; / Deli gönül yücesine çıkar. / Bir üveyik olur, uçar gider / Ardahan'dan Edirne'ye / Edirne'den Ardahan'a kadar.’’ Dediği ülke. Yine bu toprakların yetiştirdiği vatan hasreti ile yanıp tutuşan şair Nazım’ın deyimi ile; “Dörtnala gelip Uzak Asya'dan / Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan / bu memleket, bizim. / Bilekler kan içinde, / dişler kenetli, ayaklar çıplak / ve ipek bir halıya benziyen toprak, / bu cehennem, bu cennet bizim.../ Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine, / bu hasret bizim...” Dediği ülkeden bahseediyorum.

Değerli dostlar; Bu güzide ülkenin, güzide insanlarının TÜİK verilerine göre 2018 yılı Aralık ayı, kayıtlı işsiz sayısı dört milyon 302 bin kişidir. İnsanlar pazarda atılan sebze ve meyveleri topluyor. Kuru soğanı Mısır’dan, samanı Bulgaristan’dan alıyor. Çooooook kötü yönetimler yüzünden, çocuklar yatağa aç giriyor. Bir baba Kocaeli’nde çocuğuna okul kıyafeti alamadığı için intihar ediyor. Bir baba Diyarbakır’da marketten çocuğuna mama çalarken yakalanıyor. Üstelik te yakalandığı halde mamaya sıkıca sarılıyor, çocuğuna götürmek için. Ülkede bir eski bakan 463 bin avroluk saat rüşvet alıyor ve bakan serbest, mama çalan baba ve baklava çalan çocuklar tutuklu, takdir Yüce Türk Milleti’nindir.