Köyde iki öğretmendik. Arkadaşım bir yıl önceden gelmiş sanat okulu çıkışlı yedek subay öğretmendi. Benimse ilk yılım ve yönetim görevi bendeydi. Okulumuzda 85 öğrenci vardı. Birinci, ikinci sınıflar bende; toplamı 66 öğrenciydi. Arkadaşıma ise üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıfları vermiştim; ona ise 19 öğrenci düşmüştü.

23 Nisan Bayramı hazırlığına günler önceden başlamıştım.

Öğrencilerimin başarılı olanlarına günler öncesinden şiirler vermiştim ezberlemeleri için. Onlar da kısa sürede ezberlemişlerdi bayram şiirlerini. Bayramın heyecanı ve coşkusu sarmıştı yüreklerini.

Bu arada tüm öğrencilerimin ellerinde kağıt bayraklarla bayrama katılması düşüncesi doğdu kafamda. Şimdiki gibi farklı boyutlarda ne kağıt ne de bez bayraklar yoktur o yıllarda. Okullarda ya da resmi kurumlarda bayrak serenlerine çekilen şal bayraklar var. Söz konusu ettiğim o küçük kağıt bayraklar belki vardı ama kasaba kırtasiyecilerine ulaşmıyordu henüz. Bu bayrakları biz yapabilirdik. Kitap ve defter kaplamada kullandığımız kırmızı kağıtlarla ve ay yıldızlar için beyaz kağıt ve yeteri oranda da yapıştırıcı alırsam bu bayrakları yapabilirim.

Konuyu okulda öğretmen arkadaşım Fikri beye açtığımda o, dudak büzerek:

“İşin yok da iş çıkarıyorsun kendine,” dedi.

“Öğrencilere bayrak yapmayı gereksiz bir iş olarak mı görüyorsun?”

“Gereksiz elbet. Hem neyle yapacağız bayrağı? Hangi malzemeyle?”

“Bayrama daha zaman var. Hafta sonu Sungurlu’ya gidip, gerekli malzemeleri alıp işe koyulursak bayrama kadar yetiştiririz bayrakları.”

“Peki, harcamayı kim karşılayacak? Öğrencilerden mi toplayacağız paralarını?”

“Öğrencilerden toplamayacağız?“

“Eee?.. Muhtardan mı alacağız?”

“Kimseden para almayacağız. Kendi paramızla alacağız. Öğrencilerimize armağanımız olacak.”

“Gereksiz masraf ve yorgunluk. Ben on dokuz öğrencinin bayrağını yapmayı göze alamazken, sen altmış altı öğrencinin bayrağını nasıl yapacaksın?”

“Kaç para tutacak ki? Masrafı ne olursa olsun, yapacağım ben.”

O düşünüyorken ben sürdürdüm:

“Bayramda, her birinin ellerine verdiğimiz o ay yıldızlı bayraklarla, çocukların yaşayacağı sevinci, coşkuyu, heyecanı bir düşünsene Fikri bey. Az mutluluk mudur bu bizler ve çocuklar için?”

Fikri öğretmenin yüzü karardı. Yanıt vermeden çıkarıp bir sigara yaktı.

Ben de kime ne anlatıyordum ki. Beş kuruşun hesabını yapan Fikri bey, çocuklar için cebinden para harcayıp bayrak yapar mı? Çocuklar sevinmiş, üzülmüş onun umurunda mı?

“Düşünmem lazım,” dedi.

“Siz düşünün,” dedim. “Ben bu konuda kesin kararlıyım.“

Okulun alt yanındaki bahçe kıyısında öğrenci velilerimden birisinin bir gereksinimi nedeniyle iki kavak kestiğini görmüştüm. “Bu kavakların ince dalları, öğrencilerime yapacağım bayraklar için, iyi bir bayrak tutağı olur” diye düşündüm.

Zaman yitirmeden yanına uğrayıp “kolay gelsin” dedikten sonra, ince dallarından biraz alıp alamayacağını sordum.

“Ne demek Hocam, sözü mü olur. İstediğin kadar alabilirsin,” dedi.

“Çok sağ olun. Bana sadece ince dalları gerekli.”

Sonra orada bayrak sapı olabilecek çubukları seçip ayırdım ivediyle. Adama teşekkür ederek:

“Akşam paydosundan sonra bunları aldırırım” dedim.

“Tamam, hocam.”

* * *

Ertesi gün Cumartesi.

Öğle sonu tatil. Bayrak töreninin ardından öğrencileri paydos ettikten sonra; Fikri öğretmene Sungurlu’ya gideceğimi, bir siparişinin olup olmadığını sordum.

Teşekkür ederek, “yok” dedi.

Bir buçuk saatte indim Ankara yönünden gelen yola. Hava güzel, yerler kuruydu. Yolda fazla beklemedim. Bir kamyonun sürücü yanında Sungurlu’ya ulaştım. Önce bir aşevinde karnımı doyurduktan sonra, bakkalım Hasan beye uğradım. Gereksinimlerimi ve bayrak yapma malzemelerini aldım.

O gün köye döndükten sonra, akşam yoğun bir tempoyla bayrak yapımına koyuldum. Önce bayrak saplarını hazırladım; ardından makasla kırmızı kâğıtları bayrak ölçülerine uygun olarak 15’e 25 santimetre ebadında kestim. 25 santimetrenin 4 santimetresini sapa yapıştırma payı olarak tasarladım. Bayrak kısmı 15’e 21 santimetre olacak. Ay ve yıldızların normal ölçülere uygun olması için de oldukça özen gösterdim. Bu tür işlere elim yatkın olmasına karşın, yine de beni oldukça uğraştırdı. 66 bayrak kâğıdını hazırladıktan sonra, 132 tane ay’la, yıldızın kağıtlarını tek tek makaslamak çok zaman alacağı için, dördünü beşini bir arada makasladım. Bitirdikten sonra, zorlama sonucu makas tutan parmaklarımın acısını duymaya başladım.

21-22 Nisan akşamları da ayları ve yıldızları yapıştırıp, hazırladığım bayrak saplarını taktım. Bu işi başarmış olmanın mutluluğu, yorgunluğumu unutturdu.

Bu öğretmenliğimin ilk yılında, öğrencilerimin dillerinde ulusal marşlarımız, ellerinde bayraklarla bayram yürüyüşünde düşlemenin mutluluğu şimdiden yüreğimi sarmıştı. Bayram sabahı yapacağım şaşırtının (sürprizin) onları nasıl sevindirip, mutlu edeceğini düşündükçe ben de heyecanlanıyor ve mutlanıyordum açıkçası. O nedenle gece sabaha kadar rahat bir uyku çektim

* * *

23 Nisan 1962, Pazartesi.

Bugün 23 Nisan Çocuk Bayramı. Tüm yurtta ve dış temsilciliklerde kutlanacak 23 Nisan Bayramı’nın sevinci ve coşkusu yaşanacak. Bu büyük coşkuyu, sevinci ve mutluluğu bizler de yaşayacağız.

Sabahleyin kahvaltımı yapıp, bir gazete kâğıdına sardığım bayraklarla coşkulu bir biçimde okul yoluna düştüm. Öğrencilerim bayraklarını, kendi bayramları olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda gururla ve sevinçle taşımalıydılar. Bizlere bugünleri bırakan Büyük Atatürk’ümüzü, silah arkadaşlarını ve atalarımızı bir kez daha anarak, onlara teşekkür etmeli; ölenlere de rahmet dilemeliydik.

Okula vardığımda, öğrencilerimden birinin verdiği bir haber oldukça canımı sıktı.

(SÜRECEK)