Olmaz, olmaz demeyin!

Haberlerde doğru bilgiler veriliyorsa eli kulağında olmalı. Bütün dünyayı etkisi altına alan korona salgını, bilim insanlarının çabalarıyla denetim altına alınacak gibi. Hiç beklemediğimiz bir yerden gelecek haber bizleri rahatlatacak. Onlar başarısız olursa son model bir hastalığımız olacak.

Geçtiğimiz günlerde internet ortamında birileri bir şeyler yazıp çizmiş: 2021 yılındayız. Deniz kenarına oturmuşuz. Yaz aylarının sıcak günleri yaşanıyor. Geçtiğimiz yılla yaşadığımız bu günleri karşılaştırıyoruz. Salgından korunabilmek için maske takıyorduk. Ellerimizi sabunla yıkıyorduk. Cebimizde kolonya, dezenfektan taşıyorduk. Zorunlu olmadıkça sokağa çıkmıyor; sosyal mesafeyi korumaya özen gösteriyorduk. Bu türden alacağımız basit önlemler sayesinde salgından kendimizi koruyabiliyorduk.

Dünya genelinde salgından dolayı bir milyonu aşan ölümler, duyarlı insanların sayesinde daha büyük acıların yaşanmasına engel oluyordu.

Beterin beteri varmış. Yeni gelen salgın bizleri esir aldı. Vücudumuza giren bir mikrop önce midemizi, sonra bağırsaklarımızı ele geçirdi. Yetişkin bezleri kullanmak zorunda kaldık. Korona salgını bizleri bu kadar rahatsız etmemişti.

İnsanlarımız alışkanlıklarıyla birlikte yaşıyor. Sigara kullananlar, alkolik olanlar, kumarbazlar gibi bir türlü vazgeçemiyor. Birçok insanı alışkanlıkları tutsak almış. Anlamını bilmediğimiz sözcükleri kullanmaya özen gösteriyoruz. Korona salgınında yine karşımıza çıktı. Solunum cihazına bağlanmak, salgın yerine yabancı karşılıklarını kullanıyoruz. Maske takanlar, maskelerini sokağa atıyor. Piknik alanları çöplük olmuş.

Can çıkmadan huy çıkmazmış.

Gün gelmiş, maske kullanmaktan kurtulmuşuz. Yeni gelen salgın, koronayı unutturmuş. Önceden hiç olmazsa maske kullanmak yeterli oluyordu. Çocukluk yıllarında hazır bez kullanmayanlar bu özlemlerini gidermeye başlamış. İnsanlar evlerinin içinde bile bez kullanmadan adım atamıyor. Bin bir özenle takılan bezler, saniyeler içinde yüzde yüzlük doluluk oranını aşıyor. Daha fazlası evlerde pijamaların, sokaklarda pantolonların paçasından akıyormuş.

Esnaf huzursuz. Eski müşteriler kapının önünde sıraya girmiş. İnsanlar yalvarıyor: “Abi ne olur ben istemiyorum. Şu çocuğun, hanımın bezini değiştirmesine izin ver.”

Sokaklar yetişkin bezleriyle dolmuş. Apartman girişleri, asansörler, sokaklarda gözden biraz uzak görünen köşeler bez değiştirenlerin mekânı olmuş. Sokaklar ücretsiz (herkese beleş) girilen tuvaletlere dönmüş.

Bakanlar kurulu kararıyla kuru fasulyenin, gazlı içeceklerin satışı yasaklanmış. Ele geçirilen bu türden ürünler hemen etkisiz hale getiriliyor. Keskin nişancılar görevlendirilmiş. Üzerinde, evinde kendini nimetten sayan kuru fasulyeyi bulunduranlar için vur emri çıkarılmış. İnsansız hava araçları mutfakların pencereleri denetlemekle görevlendirilmiş.

Ne kadar saçmaladığımı düşünenler, midesi bulanalar gazeteyi çöpe atmıştır.

Bu satırların çok saçma olduğunu düşüneler çıkabilir. Birileri çıkıp hayal gücünü zorlayarak bir şeyler akıl edip internet ortamında paylaşmış. Dünyada var olduğumuz günden bu güne kadar yaşadığı çevreyi, diğer canlıları yok etmek için çaba göstermiş. Hırsları yüzünden aile üyelerini yok etmekle yetinmemiş. Farkında olmadan kendisine zarar vermeye başlamış.

Ünlü Çinli düşünür Konfüçyüs bile BUDA mı başımıza gelecekti diye kahrından gitmiş. Kutsal inançlar, az okunan çok okunan kitaplar, filozoflar, toplum bilimciler insanlara insan olmayı bir türlü öğretememiş. Sıra kendi kendimizi yok etmeye gelmiş.