Bekir Coşkun en son köyü ( 10. Köy) Sözcü’de, çok ama çok mutluydu sanırım.

Nedeni çok açıktı…

Hürriyet’ten kovulanların, ya da bir şekilde yolları ayrılanların “muhalif” çizgide tek olan Sözcü Gazetesi’nde bir araya gelmesi, basın dünyasında bir ilk’ti.

Önce Emin Çölaşan taşınmıştı Sözcü’ye…

Yılmaz Özdil, Uğur Dündar, Necati Doğru, Rahmi Turhan, Soner Yalçın, Ege Cansen, Çiğdem Toker, Deniz Zeyrek, Mehmet Yaşin, Saygı Öztürk (Ankara Temsilcisi ve yazar) İsmail Saymaz, Emin Özgönül (Haber müdürü)

Ve Bekir Coşkun…

Hürriyet’i Hürriyet yapan kadronun süzme, en çok okunan, en çok güvenilen yazar ve emekçi kadrosu.

Bekir Coşkun Sözcü’de mutluydu…

Ta ki onu kahreden o menhus (kötü ve uğursuz) hastalığa yakalanıncaya kadar.

Ağız tadı kaçmıştı ama ilk başlarda inanmadı, inanamadı.

Belki de kendisine yakıştıramadı.

Hatta çoğu zaman aldırmadı.

Hürriyet’ten emekli arkadaşım Levent Demirsoy’un oğlu Selim’in nikah davetiyesini vermek üzere uğradığımız Sözcü’de, Saygı Öztürk-Emin Çölaşan ve Bekir eski günlerin “mavra”sını yaparken, Emin ÇÖLAŞAN ve Bekir’in sigaralarını büyük bir keyifle tüttürdüklerini görünce çok üzüldüm…

Ama nasıl?

Dayanamadım “Hala mı?” dediğimi hatırlıyorum.

Sonrası, Bekir ile görüşmelerimiz hep telefonlarla oldu.

Ya da, “hayvanseverlik” ortak noktamız olduğu için, ben ve eşim aynı veterinerde sık sık karşılaştığımız sevgili Andree’yle selam gönderirdik Bekir’e.

Bu selam sonrası telefon açtığı olursa, hayvanlardan ve siyasetten bahsederdik.

Zaman zaman da eski günlere uzanırdık.

Bekir Coşkun, hayvan sever olduğu kadar yardımseverdi de…

Gazi İletişim Fakültesinde son sınıf öğrencilerine, ikinci sömestr özel ders verdiğim dönemlerde, tanınmış gazetecileri dersime davet etme fikri geldi aklıma…

Emin Çölaşan’dan rica ettim.

Çok yoğun olduğunu söyledi…

Bekir’e ulaştığımda “İyi olur, eski okulum, eski günleri anımsarım” diye söz verdi.

İki ders boyunca yeni gazeteci adaylarıyla sohbet etti.

Türkiye’de yayınlanan tüm gazete ve TV’lerde, yılda ancak 30-40 gazeteciye iş imkanı olduğu halde, her yıl 4 bin mezun veren 40’dan fazla İletişim Fakültesi olması karşısında hayrete düşmüştü.

Aslında 40 kişilik bir sınıftan kimin iş bulacağı belli olmazdı .

Ama 400 kişiden biri hiç olmazsa iş bulabilirdi…

Bekir, eski günleri yad edip, öğrencilerle muhabbet ettikten sonra “Bizim gazete yakında Pako adlı bir hayvan dergisi çıkaracak. Açıkçası bizim Pako yakında dergi sahibi oluyor. Ne ücret-maaş verirler bilemem ama bu dergide staj yapacak biri çıkarsa bana başvursun” demez mi…

Aynı anda 15-20 parmağın kalktığına tanık oldum..

Arka sıralardan ilk parmak kaldıranı kürsüye çağıran Bekir “Seni çok hevesli ve atak gördüm” dedi..

O öğrenci, Bekir’in sevgili köpeği Pako’nun adını taşıyan Dergide uzun süre çalıştı, dergi kapanınca da bir başka gazeteye geçip mesleğine devam etti.

Bekir Coşkun sayesinde bir öğrencim iş sahibi olduğu için ben de çok mutlu olmuştum…

Okul kapısında uğurlarken “Gördün mü bak, hiç olmazsa bir kişiye iş bulduk. Senin hesabına göre, geride kalan işsiz sayısı 3999. Onu da bu kadar fazla fakülte açanlar düşünsün” demişti…

Kahkahayı patlatmıştık birlikte.

(Devam edecek)